29 Nisan 2009 Çarşamba

Bu forma kutsaldır!

Futbolun, normal bir spor dalından çıkıp, bir endüstriye dönüşmesi, herkes tarafından kabul edilen bir gerçektir. Profesyonel liglerin dışında artık en alt kademelere kadar, futbol ile para kazanılmaya çalışılıyor. Futbolun genel anlamda amatör ruhunu kaybetmiş olması, taze bir gelişme değil. Futbolu amatör ruhuyla yasayan tek bir toplum kaldı: taraftarlar. Onlar endüstriyel futbolun tek kurbanı. Nerdeyse tüm gelişmeler, yenilikler onların aleyhine. Alt yapıdan yetişen 11 gencin, camianın evladı olan bir Teknik Direktörün liderliğinde şampiyon olması, günümüzde en iyimser düşünce ile Hollywood yada ülke sınırlar içinde kalma adına Yeşilçam konusu olur.

Hiçbir şey eskisi gibi değil. Barclaycard (!) Premier League’i daha iyi pazarlamak için, İngiltere Futbol Federasyonu bazı lig maçlarını başka kıtalarda oynatmak için büyük uğraşlar veriyor. Avrupa’da efsanelerin doğduğu, zaferlerin yaşandığı statlar, sponsor ismi taşır oldu. Münih’te inşa edilen yeni stadın adini Franz-Beckenbauer-Arena diye hayal edenler, Allianz Arena ile yetinmek zorunda kaldı. Nürnberg ve Rostock gibi üst düzey olmayan takımların taraftarları kulüp yönetimlerini, sponsorlu stat isimleri yüzünden – hiçbir maça gelmeyerek – protesto etmekte. Ülkemizde, Galatasaray halen inşaat halinde olan stadı için yaptığı uzun vadeli anlaşma sonrası Türk Telekom Arena olarak açıkladı aylar önce.

Bunun dışında stat ismini pazarlama konusunda ülkemizde bir gelişmenin olmadığı, Türkiye’nin amatör ruhlu futbolseverler için cennet olduğu anlamına gelmiyor tabii ki. Daha şimdiden üç büyük diye tabir ettiğimiz kulüpler, basketbol takımlarının isimlerini değiştirdiler. Beşiktaş Cola Turka, Galatasaray Cafe Crown, Ülker Fenerbahçe. Var mi bunun ötesi? Yarın birgün futbola da sıçraması sürpriz olmamalı, ki Turkcell Süperligi’nde Yimpaş Yozgatspor, Kombassan Konyaspor oynamıştır. Etimesgut Şekerspor buralara gelmek için yarışmıştır. Bu gelişmeleri eleştirmek ne kadar doğru? Kulüplere anlayışlı yaklaşmak gerekiyor. Rekabet ortamında maddi anlamda, ve dolayısıyla güç anlamında, ilerleme isteği eleştirilemez, ancak her şeye rağmen bazı değerlerin korunması da – ne kadar zor olsa da – sadece amatör ruhlu sporseverlerin bir isteği değil. Özellikle Türkiye'de formalardan başlanabilir.

Galatasaray’ın Ali Sami Yen Stadı’nda ev sahibi olduğu maçlarda turuncu forma ile sahaya çıkması, tamamıyla pazarlama ile ilgili. Formalar görücüye çıksın ve satılsın. Ama unutulmamalı ki, Galatasaray’ın gerçek forması sarı kırmızı parçalıdır. Aynı şey Fenerbahçe (beyaz-sarı, turkuaz) için de geçerli. Yağmur da, çamur da, kar da, kış da takımlarını destekleyen taraftarların kızdıkları zaman, söyledikleri "bu forma kutsaldır, nasip olmaz herkese" sözleri ne kadar ciddiye alınmasa da, önemli mesajları içinde bulunduruyor. Kutsallığı bir spor ile bağdaştırmak belki de haklı olarak ne kadar yadırgansa da, bir formanın bir kulüp için kutsallığa yakın bir önemi var. "Dünya kulübü" olmak için yola koyulan kulüplerimiz, bi "kutsallığı" çiğniyor. Büyük kulüp olmanın en önemli konularından bir tanesi de öz değerlerine önem vermektir. Galiba forma ülkemizde yeterince değer olarak görülmüyor.

0 Okur Yorumu:

Yorum Gönder