SC Freiburg denince, akla ilk etapta Volker Finke geliyor. 1991'den 2007'ye kadar Teknik Direktörlük yaptığı dönemde 2. Lig'de oynayan sıradan bir kulübü, Bundesliga'nın renkli ve iki kez UEFA Kupası'na katılabilen bir ekip haline getirdi. Arada bir küme düşmesine rağmen Finke hiçbir zaman tartışılmazdı. Bununda en büyük sebebi Kulüp Başkanı Achim Stocker'in Finke'ye duyduğu güvendi. 16 yıllık Finke serüveninin çok uzun bir dönem olduğunu düşünenler, Başkan Stocker'in 1972'den bügüne kadar görevde olduğunu bilmeli. Gerçekten günümüz futbolda inanılması zor uzun bir dönem ve belkide sadece üniversiteliler şehri olan Freiburg'da mümkün olan bir durumdu. Stocker, hiçbir zaman "ben Başkanım, benim dediğim olacak" havasına girmedi, klasikleşmiş bir tabir olan "ben halkın adamıyım" ifadesinin et ve kemikleşmiş haliydi. Freiburg şehri pazar akşamından beri yaşta. Kalbinden rahatsız ve heyecanlanması yasak olduğu için yaklaşık 10 yıldır Freiburg maçlarına gitmeyen ve maçları Teletext'ten takip eden Stocker, Freiburg'un, Hoffenheim'a 1-0 yenildiği maç sırasında tedavi gördüğiü hastanede hayatını kaybetti. Haberi duyan futbolcular ve teknik kadro açıklama yapmadan stattan ayrıldı, kulübün basın sözcüsü Rudi Raschke basın toplantısında gözyaşlarına hakim olamadı. Bayern Münih Menajeri Uli Hoeness, Stocker'i anlatan en iyi isim oldu: "Freiburg ne kadar sempatik bir şehir ise, Stocker'de o kadar sempatik bir adamdı. Mac önceleri VİP salonlarında personeli ile birlikte ekmeklere yağ süren biriydi. Ölümü gerçekten çok acı..."
Not: Achim Stocker hakkında uzun zamandır birşeyler yazmak istiyordum, maalesef bu fikrim ölümüne denk geldi...
0 Okur Yorumu:
Yorum Gönder