"Teknik Direktörlüğümün ilk yıllarıydı. Bir maçta kaybetmiştik ve otobüsle geri dönüyorduk. Yolculuğumuz boyunca yerimden kalkmadım. Mola vermiştik, herkes indi, ben hala yerimde oturuyordum. Yedi saat boyunca kımıldamadım yerimden." Beşiktaş'ın yeni Teknik Direktörü Bernd Schuster'i tanımak ve tanıtmak için belki yüzlerce örnek var, hepsi birbirinden etkileyici. "Yenilmeyi sevmiyor" derler lakabi "Sarı Melek" olan Schuster hakkında. Ilımlı bir yaklaşımdır bu, yenilmekten nefret ediyor o çünkü.
Kısa bir dönem Teknik Direktörlük yaptığı yuvası 1. FC Köln'de, futbolcularına sinirlenen ve devre arasında soyunma odasına girmeyip, fırtınalı yağmurda 15 dakika bekleyen bir isimden bahsediyoruz. Rakip takımın kazandığı bir kupa finalinden sonra sevinç gösterilerine dayanamayıp stadı terkeden bir teknik adamdan bahsettiğimiz gibi. "Aman allahım, bu adam mı Beşiktaş'ın başına geçecek" diyenleri duyar gibiyim. Bunları amatörlüğüne de yorumlayabilirsiniz, sınırsız kazanma hırsına da. İkinci şıkka yorumlayan Real Madrid yönetimi, ezeli rakipleri Atletico Madrid ve FC Barcelona'da oynayan Schuster'i, ki bu konuda İspanya'da hala tek, Teknik Direktörlüğe getirmişti iki yıl önce, hemde Fabio Capello'yu kovararak.
Hırslı ve kazanmak için varını yoğunu veren biri olduğu için, Alman devi Bayern Münih de, Teknik Direktör aradığı her dönemde onu listesine yazıyor. Ancak bugüne kadar hiç göreve getirmemesi de, Schuster'in zor bir karekter olmasıyla ilgili bir durum. Bu çekince sadece Bayern Münih için geçerli değil. Shakthar Donezk, FC Getafe, UD Levante, Real Madrid gibi kulüplerde başarılı olan Schuster, Almanya'da hiç bir zaman dikiş tutturamadı. Ne Teknik Adam olarak, ne de futbolcu olarak. Zamanın en iyi futbolcularından biri olmasına rağmen, Milli Takım'ın hiç yıldızı olmadı ve hatta 24 yaşında Milli Takımı bıraktığını açıklamıştı. "Onu hiçbir zaman anlayamadık" der her fırsatta Almanların efsanesi Franz Beckenbauer. Aslında daha doğrusu Schuster'in hiçbir zaman kendini anlatamadığıdır.
Türk Futbolunun efsanelerinden Jupp Derwall'in (onu saygıyla anıyoruz!) vefat etmeden önce verdiği röportajlarından birtanesinde Milli Takım'da hocası olduğu Schuster hakkında ilginç bir ifade kullanmıştı: "Ona daha çok yakınlık göstermem gerekiyordu. Yapmadım ve bu konuda pişmanım." Aslında "ne seninle ne de sensiz" durumu var. Çok sevildiği söylenemez ama çok büyük saygı görüyordu yeteneklerinden dolayı her zaman Schuster. Hem futbolcuyken hemde Teknik Direktörken. İmza attırdığı yeni hocasını tanıtırken, zamanın Real Madrid Başkanı Ramon Calderon'un surat ifadesi sanki az önce Barcelona'yi 8-0 yenmiş gibiydi. Aynı şekilde Donezk'in Roman Abramovich'i Rinat Ahmedov da Schuster'i "ünlü alman uzmanı" olarak tanıtmıştı, ancak ligde şampiyonluk şansı kaybolunca görevden almıştı. "Mükemmel futbol oynamak istiyoruz" iddiasıyla gelen Schuster göze hoş gelen futbol oynatsa da, bu Şampiyonlar Ligi'nde başarı hedefleyen Ahmedov'un için yeterli değildi.
Soru şimdi şudur: Beşiktaşlılar, Bernd Schuster ile mutlu olabilecek mi? Bu öncelikle Beşiktaş yönetiminin elinde. Bunda kastım "Schuster'e 50 Milyonluk transfer bütçesi ayırın" değildir. Schuster'in de böyle bir talebi olacağını zannetmiyorum. Zamanında "Cristiano Ronaldo'ya ihtiyacım yok" diyebilen Schuster'in, Beşiktaş'tan imkansızları istemeyecektir. Ancak Beşiktaş yönetimi, eğer başarılı olmak istiyorsa, Schuster'i anlamayı öğrenmeli. Mutlaka gelecek olan sert çıkışlarını iyi anlamalı, kimyasını çözmeli ve arada bir sırtını sıvazlamalı.
Tıpkı Derwall'in söylediği gibi. "Hoca, şu adamı oynat" denmemeli, basınla hiçbir zaman iyi ilişkeleri olmayan Schuster'i korumalı.
Ilk etapta açıklanan altı hocadan en iyi tercih tabii ki Felix Magath olurdu tabii ki, ancak Bernd Schuster'in yapısı itibariyle Beşiktaş'ta mutlu olacağı ve camiaya kısa zamanda ayak uyduracağını zannediyorum.
0 Okur Yorumu:
Yorum Gönder