14 Haziran 2010 Pazartesi

Bu işi uzatmayalım, kupayı Almanlara verelim...


"Dünya, bu işi uzatmayalım hiç. Kupamızı verin, biz gidelim." Maçın bitimine az bir süre kala Alman arkadaşımın gönderdiği bu mesaj, Almanların ruh halini çok iyi anlatıyor. Yaşanan sakatlıklar sonrası gerilen, sıkılan ve ilk koydukları kupa hedefinden uzaklaşan Almanlar, Avustralya'yi 4-0 yenerek bütün endişe ve korkulardan kurtuldular bir çırpıda.

Eli ayağı dolaşan ve ne yaptığını bilmeyen Avustralya Milli Takımı karşısında beklenmedik bir şekilde çok iyi bir oyun vardı sahada. Euro 2008'deki Portekiz maçında ilk kez uygulanan ve o günden beri hiç değişmeyen 4-2-3-1 düzeni, Joachim Löw'ün seçtiği son isimler ile çok daha iyi işler bir hale geldi. Miroslav Klose'nın arkasında Lukas Podolski, Thomas Müller ve Mesut Özıl gibi üç gezgin ve yaratıcı isim, Almanya'nin oyununa çok fazla yaratıcılık ve ofansif güç katıyor.

Özellikle Mesut'un oyunu gerçekten olağanüstüydü. İlk kez beraber oynadığı Thomas Müller ile uyumu göz kamaştırdı. Tarihin en genç Milli Takımı ile sahaya çıkan Almanlar, yıllarca birlikte oynuyor gibiydi. Ancak bu ortaya çıkan sonucun bir tarafta tehlikeli olduğunu da söylemek lazım. Son derece zayıf Avustralya karşısında oynanan oyun göze hoş gelse de, daha diri ve güclü Sırbistan ve Gana karşısında işler bu kadar kolay olmayacak. Bu yüzden gerçek ölçü bu maçlar olacak. Almanya'nin bu gruptan çıkacağına zaten inanıyorduk, yine de çıkacaktir. Ancak hedefi - ne olursa olsun - hep kupa olan Almanya'nin bu genç takımla nerelere gieceğine dair gerçek ipuçlarını önümüzdeki haftalarda alacağız. Bu maçın öne çıkan bazı isimleri vardı:

Sami Khedira: Michael Ballack ve Simon Rolfes'in yokluğunda Bastian Schweinsteiger ile birlikte orta sahanın moderasyonunu üstlendi ve Avustralya karşısında, çok daha iyi olması beklenen Schweinsteiger'den çok daha iyi bir oyun çıkarttı. Kendisine çok güvenen ve Khedira'yı U19 Milli Takımı'ndan beri takip eden Löw'e bir kez daha doğru karar verdiğini hatırlattı.

Thomas Müller: Bir yıl önce Bundesliga'da bile hiç tanıyanı olmayan Müller'i, Louis van Gaal altyapıdan alıp A takıma monte etti. İlk etapta "Dünya Kupası onun için daha erken" diyen Löw, Bayernli oyuncuyu yinede kadrosuna aldı ve ilk maçta ilk 11'de oynattı. Piotr Trochowski'nin bu saatten sonra onu kesmesi beklenmiyor. İlk Dünya Kupası maçında ilk golünü attı. İnanilmaz olgun bir görüntü veriyor.

Mesut Özil: Mesut hakkında denilecek çok şey yok; Dünya Kupası'nın yıldızı olmaya adaydı, ilk maçta zirveye oturdu. Kendisini bir pozisyonda atması dışında kusursuz bir görüntü çizdi. Maçı anlatan Alman spiker Mesut'un Almanya'ya katkısını çok güzel anlattı: "Bildiğimiz Alman disiplini dışında lazım olan yaratıcılığı Mesut ile buluyoruz. Futbolu daha kolay hale getiriyor." Bizim Başbakanlık, Mesut'a tebrik mesajı gönderecek mi diye düşünmedim değil bir ara.

Lukas Podolski/Miroslav Klose: Zannediyorum ki bu maçı izleyip de mutlu olmayan tek Alman Uli Hoeness'tir. Bayern'e koca sezon en ufak bir katkısı olmayan Klose, Almanya Milli Formasıyla, özellikle de büyük turnuvalarda coşuyor. Yine Dani Güiza'yı hatırlatan golleri kaçırsa da, attığı gol ve girdiği pozisyonlar çok önemliydi. Bunun daha vahimi Podolski için geçerli. Klose'nin kulübündeki kötü dönemi sadece bir senedir (!) devam ederken, Podolskı yaklaşık 3,4 yıldır kulüplerinde hiçbirşey oynamıyor ama Dünya ve Avrupa Kupaların büyük oyuncusu olarak tarihe geçiyor.

Bir iki laf da Avustralya için etmek lazım. Lucas Neill, oynadığı futbol ile erken tatil yapmak ve Galatasaray'da kalmak için elinden geleni yaptı. Üstün performans ile teklif alır dediğim Neill'e bu görüntüyle çok fazla bir talip çıkacağını sanmıyorum. Harry Kewell'i de özleyenler bizler, onu yine sahada göremedik. Artık yeter...

0 Okur Yorumu:

Yorum Gönder