28 Nisan 2010 Çarşamba

Bruno Quadros, Hamit Altıntop ve Bayern Münih

Galatasaray'da, bir zamanlar Bruno Quadros adında bir Breziyalı vardı. Türkiye Ligi'nde yabancı sınırlmasına takıldığı için sadece Şampiyonlar Ligi maçlarında oynuyordu Fatih Terim döneminde. Wikipedia sağolsun Quadros'un hala futbol oynadığını da öğrenmiş olduk. "Quadros ne alaka şimdi" sorusuna gelince; Bayern Münih'in de bir Quadros'u var artık, bizim de yakından tanıdığımız bir isim: Hamit Altıntop.

Bu sezon Bayern Münih'in kayıp adamlarından birtanesi. Özellikle Arjen Robben transferinden sonra forma yüzü görmez oldu Milli oyuncu. Ama sezon başı onu önce göndermek isteyen, sonra formayı veren ancak kısa zaman sonra yine adeta sonsuza dek yedek bırakan Louis van Gaal, Hamit'i Şampiyonlar Ligi oyuncusu olarak hazırladı. İlk deneme grup maçlarındaki Bordeaux deplasmanı oldu; Hamit sağbek olarak görev alıp, son derece kötü bir performans göstermişti, hatta kendi kalesine bir gol atmıştı.

İkinci deneme ise Manchester United maçı; Sakat olan Arjen Robben'in yerine sağ açıkta görev alan Hamit, çok iyi oynamıştı. Hem Teknik Direktörü hemde kamuoyu tarafından büyük övgüler almıştı ama Robben'in düzelmesiyle kendini yine uzun bir süre yedek kulübesinde buldu. Hamit asıl zirveyi dün akşam Olympique Lyon maçında yaptı. Cezalı Franck Ribery yerine kimin oynayacağı konusundaki tartışmaların içinde Hamit'in adı nerdeyse hiç geçmiyordu ama van Gaal bu görevi de Hamit'e verdi. Hiç oynamadığı sol kanatta belki de Bayern Münih'deki kendi geleceğini etkileyecek bir maça çıkacaktı.

Maçtan önce herkesin süpriz diye nitelendirdiği bu seçim, tek bir kişiyi mutlu etmişti sanki - Bayern Münih efsanesi Franz Beckenbauer şöyle demişti: "Bunun süprizi nerde? Hamit oynadığı bütün maçlarda çok iyi performans gösterdi." Louis van Gaal de maç öncesi de Hamit için "son oynadığı Manchester maçı olağanüstüydü, bunu haketti" dedi. Hamit, Kaiser'i de Teknik Direktörünü de mahçup etmedi ve belkide Bayern Münih formasıyla en iyi maçlarından birini çıkardı.

Maçtan sonra başta Mark van Bommel olmak üzere Hamit'e övgüler vardı yine. Bayern Münih'in ödülü ise yeni bir sözleşme olacak büyük bir ihtimalle. Özellikle Dünya Kupasına gidecek oyuncuların çokluğu ve bunların kupa sonrası formsuzluğunu göze alarak, Bayern yönetimi, Dünya Kupasına gitmeyen Hamit'i tutmak istiyor. Burada önemli olan Hamit'i tercihi olacak. Geçtiğimiz günlerde Atletico Madrid'in yöneticileri de Münıh'e gelip iyi bir teklif yaptığı konuşuldu. Bunun dışında Bundesliga'dan, İngiltere'den ve tabii ki Türkiye'den teklifler var. Hamit, banko olmamayı kabul ederse, Bayern Münih de kalır. Kabul etmezse, İspanya'nın yolunu tutar.

İspanya yolunu kesin olarak tutacak olan bir de Bayern Münih var. Lyon'u rahat geçen Bayern, Bernabeu'da 2001'den beri ilk kez Şampiyonlar Ligi Finali oynayacak. Bayern'in finale çıktığı günden tam bir sene önce Jürgen Klinsmann kovulmuş, Bayern Münih'de kaos yaşanıyordu. Louis van Gaal'in gelişi ile herşeyin bu kadar hızlı olumlu yönde gelişmesi inanılmaz. Sonbahar aylarında nerdeyse kapı önüne konulan van Gaal'in, şimdilerde Bayern Münıh'in 10 yıl sözleşme yapmak istediği bir Teknik Adam olması futbolun yazdığı hikayelerden biri olsa gerek.

Franck Ribery'nin oynamadığı, Arjen Robben'in tutuk oynadığı, Holger Badstuber, Diego Contento ve Thomas Müller gibi geçen sezon daha 3. Lig'de oynayan 3 tane genç oyuncunun banko oynadığı bir Bayern Münih'in finale çıkması, Alman kulübünün akıllı bir politika yürütmesi ile açıklanabilir. Kulüp Başkanı Uli Hoeness'in "biz çok büyük bir aileyiz, başarı bu yüzden geliyor" sözlesi sadece bilindik futbol deyimleri değil, Bayern Münih'in gerçekleri.

22 Nisan 2010 Perşembe

İTALYA 1990 - PANİNİ ÇIKARTMA KİTABI

Bugünün bazı Teknik Direktör yıldızları, eski kahramanlarımız, unutulmuş yüzler - güzel bir nostalji oldu.

Paylaşayım dedim...

TIKLAYIN

Bayern Münih 1-0 Olympique Lyon

Maçın daha doğrusu Avrupa Futbolunun durumunu anlatan resim aslında buydu: Arjen Robben'in golünden sadece birkaç dakika önce Cristiano Ronaldo, Twitter'da birşeyler karalıyordu. Ronaldo, Kaka, Benzema'yi alan, Sneijder ve Robben'i gönderen Florentino Perez, bu iki oyucunun Bernabeu'daki finalde karşı karşıya gelmesi durumundaki hislerini çok merak ediyorum.

Maça geirsek ilk 11'lerde çok fazla süpriz yoktu. Bayern'de Van Bommel'in yedeği Tymoshchuk, Schweinsteiger'in yedeği Pranjic kuralı işlemeyeceğini herkes maçtan önce biliyordu, keza cezalı Van Bommel'in yerine Tymoshchuk'un yerine Pranjic oynadı. Bunun altında yatan sebep Van Gaal'inm Tymoshchuk'un topu oyuna sokma konusundaki zaaflarını düşünmesidir. Aynı sebeple bütün stoperlerini yedek bırakıp, Hakan Balta'yı oynatan Frank Rijkaard'ı ve memleketlisi Van Gaal ile benzerliklerini hatırlatalım.

Bayern bu sezon evinde oynadığı bütün Şampiyonlar Ligi maçlarında çok zorlanmıştı. Belki de ilk kez Lyon karşısında sahanın mutlak hakimi ev sahibiydi. Özellikle Ribery'nin sol kanatta oynadığı futbol ümit vericiydi ancak 37. dakikada yaptığı foul sonrası oyun dışı kalan Ribery bütün planları alt üst etti.

Ribery'ye burada tabii ki ayrı bir parantez açmak gerekiyor. Fransa'dan gelen haberler hiç de iç açıcı değil. Ribery'nin resit olmayan bir hayat kadını ile ilişkiye girdiği kesin gibi birşey. Ribery'yi burada kurtaran tek şey, ilişkiye girdiği kişinin resit olmadığını zannetmesi. Hayat kadının da bu yönde bir ifadesi olduğu söyleniyor. Herşeye rağmen Ribery'nin durumu oldukça düşündürücü ve son sözün söylenmediği de bir gerçek.

Dört gözle beklediği, tek hedefi olduğu Şampiyonlar Ligi Finaline katılma şansı oldukça düşük. Yaptığı foul sonrası UEFA'nın vereceği ceza muhtemelen 2 maçtan aşağı olmayacaktır. Gerçi UEFA'nın kurullarında sözü geçen Franz Beckenbauer'in "bir maç ceza alır" açıklaması da göz önünde bulundurulsun.

Tekrar maça dönersek kırmızı kart sonrası tabii ki herşey eskisi gibi değildi. Bayern daha dağınık bir görüntü içerisinde ilk yarıyı bitirdi ve ikinci yarıda Tymoshchuk'un girmesiyle ve Olic'in çıkmasıyla toparlandı. Lyon oldukça ofansif bir 11 ile sahaya çıkmasına rağmen çok varlık gösteremedi ofansif bölgede. Bütün toplar zaten sakat olan Lisandro'ya yollanmak istendi ama Arjantinli forveti bir türlü bulamadılar. Bunda muhteşem bir performans gösteren Demichelis'ın etkisi büyük.

Muhteşem diğer bir isim Arjen Robben idi. Bayern formasıyla bu sezon 20. resmi golünü Lyon ağlarına bıraktı. Maçta feci dökülen ama golde topa kafasıyla yön veren Müller'in payı çok büyük. Maçtan önce "0-0'a bile razıyım" diyen Van Gaal'in öğrencileri 1-0'lık sonuçla avantajlı duruma geçti. Haftasonu lig maçı oynamayacak olan Lyon'a karşı, Bayern, Mönchengladbach deplasmanına gidecek. Muhtemelen Robben, Oliç gibi oyuncular dilendirilecek.

9 Nisan 2010 Cuma

Mesut Özil sözleşmesini uzattı!

2009 yılında Almanya'nın en konuşulan ismi olan Mesut Özil, 2010 da eski günlerini arar oldu. Özellikle Bremen'de ve değişmezlerin arasına girdiği Alman Milli Takımı'nda yaşadığı form kaybından sonra, geleceği de merak konusu oldu. Önceleri bu sezon sonu Bremen'den ayrılacağı konusunda bir şüphe yokken, bu son form düşüklüğü Bremen'in işine yaradı. Kulüp yönetimi daha önce Diego'da yaptığı gibi çok akıllı bir politika yürüterek, oyuncunun sözleşmesini uzatmayı başardı. 2011'e kadar süren sözleşme, 2012'ye kadar uzatıldı. Mesut, 3 Milyon Euro civarında yıllık ücret alacak ve Bremen'de bir sezon daha kalıp, daha sonra istediği kulübe gidecek. Bremen'de yüklü bir bonservis elde edecek. Mesut'un bu karardan sonra daha rahat bir Dünya Kupası geçireceği de bir gerçek.

6 Nisan 2010 Salı

Hakemler önümüzü kesiyor!

Wolfsburglu Ashkan Dejagah böyle haykırsa, kim "bırak komplo teorilerini, işine bak" diyebilir ki? Herşey ortada...

Kimliğini kaybeden Rijkaard’ın Devrimi

Frank Rijkaard'ın, Galatasaray'ın başına geçişi birçok açıdan heyecan vericiydi. Hollandalı teknik adamın başlı başına bir marka olmasının yanında, geçmişte oynattığı futbol ve sadece ismiyle getireceği futbolcular, Galatasaray'da güzel günlerin habercisiydi. Ama iyi başlayan bu serüven iyice yokuşa doğru sürüklenmeye başladı. Bu düşüşün sebebini Rijkaard'ın Teknik Direktörlük yeteneğini sorgulamakla ve bunu ırkçı söylemlere itibar ederek analiz etmek (!) işin çirkin boyutu. Şimdi acımasızca ve kişisel eleştirilerde bulunanların, Rijkaard' ın geldiği günlerde yaşadıkları sportif orgazmı da unutmamak lazım.

"Rijkaard Teknik Direktör değil diye Galatasaray kazanamıyor" mantığı ile Galatasaray'da onlanları özetlemek ne kadar yanlışsa, her hamlesine "Rijkaard büyük hocadir, vardır bir bildiği" demek de yanlış. Rijkaard'ın problemi, Teknik Direktör yeteneğinin olmaması değil, son dönemde kimliğini kaybetmesidir. Futbolda felsefeye inanan ve bu felsefe ile büyük başarılara imza atmış olan Rijkaard'ın kendi çizdiği yoldan ayrılmasıdır sorun. Teknik Direktörlük idolü olarak Johan Cruyff'u gösteren ve bunu "zor zamanlarında bile yolundan şaşmadı ve sonunda başarılı olması“ ile açıklayan Rijkaard'ın, Barcelona'daki zor dönemlerinden birtanesinde Van Bommel, Gabri, Edmilson ve Thiago Motta'dan oluşan bir orta saha kurmuş mudur? Kursaydı ne olurdu? Camp Nou'da Beyaz Mendil sallanır miydı?

Barcelona'yi bilemiyorum ama Galatasaray'da beyaz mendillerin zamanı geldi çattı. Yapılan tüm hamleler aleyhine işliyor sarı kırmızılıların. Galatasaray, tam tamına sekiz tane defansif ağırlıklı oyuncu ile çıktığı bir maçta, ısrarla açık veriyorsa ve hatta iki tane orta saha oyuncusu ile oynadığı maçlardan kat kat daha çok pozisyon veriyorsa, arızanın büyüklüğü ortaya çıkıyor. Galatasaray bir sistem karmaşası içinde sezonun sonuna geldi ve doğruyu hala bulamadı. Rijkaard, kısa vadeli başarı için savaş veren meslektaşları Christoph Daum ve Mustafa Denizli yanında performans olarak sönük kalmış gibi gözüküyor. Rijkaard’ın planlaması uzun vadeli gibi gözükse de, buna ne kadar sabır gösterilecek? Ülkemizden ayrılan her Teknik Direktör az gösterilen sabırdan yakınıp buradan ayrılıyor.

Galatasaray’da belki yine geçmiş zamanlarda olduğu gibi bir Teknik Direktör değişikliği hamlesi yapacakk kaybedilen şampiyonluk sonrası. Ancak bu durumda ne olduğunu bilmeden "Total Futbol devrimi"nden bahsedenlerin kredisi de yavaş yavaş tükenme noktasına geliyor ve bunun da farkında olmalılar. Son yılların tablosu ortada; Karl-Heinz Feldkamp gibi kurt bir hocayla denendi, Michael Skibbe gibi genç bir hocayla denendi, Bülent Korkmaz ile iç bünyeden birisiyle denendi ve son olarak Frank Rijkaard ile bir dev getirildi. Son seçenekten de hüsran çıkarsa, çok fazla bir alternatif kalmayacak artık.

Galatasaray yönetimi, bu sezon nasıl biterse bitsin, Frank Rijkaard'ın arkasında durmalıdır ve şimdilerde vermediği desteği vermelidir. Destek sadece "hocamızın arkasındayız" sözleriyle de sınırlı kalmamalıdır. Türkiye'ye gelip sadece saha içi değil saha dışında da bütün benliğini değiştiren Rijkaard'ın yolunu açmak zorundandır. Rakip takımın yardımcı antrenörlerinden itip kakılan bir Rijkaard değil, Galatasaray’da geçmişte yakalanan başarılar için çalışan bir Rijkaard’tır istenilen. "Burası Türkiye, burada Futbol farklıdır" mantalitesi hakim güzel ülkemizde. Doğru! Burada futbol farklı. Burada futbol başarısız bir kompleks. Burada futbol kendi dinamikleri içinde kendini eğlendiren bir sektör. Bu karmaşanın içinden sıyrılıp başarı yakalanmak isteniyorsa, Rijkaard'ın Türk Futboluna değil, Türk Futbolu, Rijkaard'ın yetiştiği ve başarılı olduğu mantaliteye ayak uydurması lazım.

Bu öngörünün Galatasaray yönetiminde var olup olmadığı ilerki haftalar gösterecek. Eğer bir süpriz olur da, Galatasaray Rijkaard'a sahip çıkarsa, yapılmak istenen devrimin ilk gerçek adımı bu olacaktır. Destek çıkılmadığı ve ortada dolaşan iddialar, ki bunlardan biri Abdullah Avcı'dır, gerçekleşirse, devrim kapıları Galatasaray için kapanır.