11 Mart 2010 Perşembe

Abdullah Avcı'nın suçu nedir?

Beşiktaş - İstanbul Büyükşehir Belediyespor maçı ligimizin son zamanlarda kötü futbol çizgisine uyan bir karşılaşma oldu. Milyonlarca para sayanlar ile milyonlarca para sayamayanların arasında kalite farkı göremediğimiz maçlardan birisi daha oldu. Necip Uysal'ın cesur ve olumlu görüntüsü dışında futbol adına çok fazla birşey yazamadığımız için, saha dışında olanlara dikkat çekmek gerekiyor. Beşiktaş tribünlerinin İBB ve Abdullah Avcı aleyhindeki tezahüratlar şaşırtmadı değil. IBB ve Abdullah Avcı ikilisi sadece İnönü'de değil, birçok statta oldukça sert tepkilerle karşılanır. Bunu anlamakta gerçekten güclük çekiyorum. Bu ligde işini doğru dürüst yapan nadir ekiplerinden birtanesine bu tepki nedir?

"Bize puan lazım, size lazım değil, bu hırs nedir" olayı mıdır? "Biz büyük takımız, sizin taraftarınız yok, niye bu kadar başarılışınız?" kıskançlığı mıdır? Yoksa Abdullah Avcı ve kulübüne yakıştırılan siyasi görüş müdür? 11 eksikle ligin şampiyonu ve şampiyon adayı karşısına çıkan ve iyi niyetle mücadele eden bir takıma bu muamemele hoş değil. Büyük camiası, lobisi, taraftar desteği ve sınırsız parası olan kulüplerinin, Büyükşehir'den sadece 11 puan önünde olmasına sebep olan kişilere verilen tepkiler daha doğru olurdu.

10 Mart 2010 Çarşamba

"Hiçbir yere gitmiyorsun, Franck!"

Bayern Münih Başkanı Uli Hoeness, kafasında transfer olan Franck Ribery'ye her fırsatta "kal" mesajı veriyor.

4 Mart 2010 Perşembe

Lukas Podolski, muhabir dövmeye kalktı

Dün Almanya - Arjantin maçı sonrası Allianz Arena'nın Mixed Bölümünde bazı tartışmalar yaşandı. Hem Bayern Münih hemde Milli Takım muhabirliği yapan bir gazeteci, Bayern Münih yıllarından tanıdığı Lukas Podolski'ye laf atmış. "Bugün seni sadece ısınırken beğendim", "Löw seni niye oynatmadı ya" (90 dakika oynadı) diyerek dalga geçmiş. Baştan bu esprilere gülen Podolski, daha sonra laflar kesilmeyince, muhabirin üzerine yürüyüp, önce telefonunu elinden fırlatmış sonra dövmeye kalkmış. "Dışarı gel, dışarda görüşelim bu konuyu, hadi hemen gel" diye bağırdığı doğrulandı. Önce otobüse binip, sonra tekrar dönüp yine bağırdığı söyleniyor. Orada bulunan bazı gazetecilerin Podolski'nin, muhabiri dövdüğünü bile iddia ediyor ancak ispati olmadığı için bunu söylemek yanlış olur. Geçen yıl saha içinde kendi kaptanı Michael Ballack'a da tokat atan Podolski tehlikeli işlerin içinde.

Almanya 0-1 Arjantin

Almanya'daki görüntü korkunç bir şekilde 2006 Dünya Kupası öncesini hatırlatıyor. Mart 2006'da Floransa'da, İtalya'ya 4-1 yenilen Almanya'da Teknik Direktör Jürgen Klinsmann'ın geleceği tartışılıyordu, takımın formu çok düşüktü ve sistem konusunda bir kargaşa vardı. Şimdi ise sözleşmesini uzatmak istemeyen ve büyük bir ihtimalle Dünya Kupası sonrası istifa edecek olan Joachim Löw tartışılıyor, Almanya Milli Takımı formsuz bir görüntü çiziyor ve sistem konusunda tartışmalar iyice başladı gibi.

Maçtan sonra Oliver Kahn'ın "acaba 4-3-3 Almanya'nın sistemi mi, tartışmak lazım" sorusu, ilerleyen günlerde Almanya'nın gündemine oturacağı bir gerçektir. Mesut Özil'in takıma dahil olmasıyla değişen sistem yürümüyor henüz. Almanya özellikle hücum hattında etkinliğini kaybediyor. Maçı yayınlayan Alman ZDF kanalının verdiği bilgiye göre bir Alman Milli Takımı 1992'den beri ilk kez ilk yarıda sadece bir şut çekmiş. Karaları bağlamış durumdalar. Löw'ün sistem konusunda çok taviz vermeyen bir yapısı olması itibariyle, bu konuda çok şeyin değişeceğini sanmıyorum.

Galip takıma gelirsek, önce şanssız bir isim hakkında konuşmak lazım. Bayern Münih'de çok mutlu günler geçirmeyen, ancak bu maçı iple çeken Martin Demichelis'in, kendi stadında sakatlanıp, bir müddet oynamayacak olması, kötü bir kader. Demichelis'in elmacık kemiği kırıldı. Umuyorum sakatlığı uzun sürmez ve Arjantin Dünya Kupası kadrosunda yer alır. Jose Pekerman'in 2006'da onu kadro dışı bırakması, Demichelis'te ciddi anlamda depresyonlara yol açtı. Birdaha aynı acı zor gelecektir.

Saha içine dönersek, bu kadar disiplinli bir Arjantin takımı beklemiyordum. 1860 Münih'in tesislerinde kamp yapan Arjantin'in verdiği görüntüler aslında maçı çok ciddiye almıyormuş gibiydi, özellikle antrenman sırasında puro keyfi yapan Teknik Direktör Diego Maradona'ın görüntüleriydi akıllarda kalan. Ama maçta iyi bir Arjantin takımı vardı, top kontrolü üst düzeydeydi. Özellikle Milli maçlarda Barcelona performasını gösteremeyen Lionel Messi ve Benficalı Angel di Maria'nin oyunu dikkat çekti.

Bir maça çok fazla anlam yüklemek doğru olmasa da, Arjantin benim gözümde Dünya Kupası'nda önemli işler yapacak gibi bir izlenim bıraktı. Bu arada maçtan sonra Higuain'i özel jetle Madrid'e götüren Real yönetiminin görgüsüzlüğünü şiddetle kınıyorum (!).

3 Mart 2010 Çarşamba

Türkiye 2-0 Honduras

Eleştirmeyi çok severiz, eleştirecek birşey olmasa da eleştiri buluruz. Bu maç öncesi ve devamında eleştirilecek konular yok değildi. Özellikle bazı takıntılar insanın dikkatini çekiyor. Geçen sezon Galatasaray'da kadro sıkıntısı nedeniyle stoper oynayan Hakan Balta, bir müddet sonra Milli Takım'da da stoper oynamıştı. Şimdi de Galatasaray'ın yanlış transfer politikası nedeniyle solbek oynamaya mahkum olan Caner'in, Milli Takım'in bir hazırlık maçında da solbek oynaması komedi gibi. Özellikle kadroya Çağlar Birinci gibi bir oyuncuyu çağırdığınız zaman.

Bu A Milli Takım kadrosunu seçenin ve kuranın alternatif üretemediğine dair bir göstergedir. Başka kafayı karıştıran bir isim ise Nuri Şahin'dir. Bundesliga'da bu sezon en iyi orta saha oyunculardan biri olan bu oyuncunun, hala Milli Takım'da banko degil. Bir hazırlık maçı olduğunu kabul ediyorum ama bunlar önemli göstergeler. Tutturduk bir eleştiri serisini, devam edelim. Önümüzde ciddi bir maç yok ama hala kalede Volkan Demirel dışında bir alternatif isim göremiyoruz. Belki Oğuz Çetin'in ilk maçı olması itibariyle çok fazla riske girmek istemedi ama bu Milli Takım'a neden yedek kaleci çağrılıyor, artık nerdeyse onu sorgulayacağım.

Dünya Kupasına gidecek olan Honduras'in bir B Planı'nın olmadığı notunu (!) vererek, bir hazırlık maçında ciddiyeti kaybetmeyerek iyi oynayan Milli Takımımızı da kutluyayım...

Dumansız Hava Sahası?

Diego Armando Maradona, Almanya - Arjantin maçı öncesi Münih'deki antrenman sırasında purosunu tüttürüyor...

Jupp Heynckes ve Lukas Podolski

Lukas Podolski'nin, Köln'deki durumu malum. Tam tamına 1.993 dakikadır gol atamıyor ve Köln'de ilk geldiğindeki çılgınlık da kaybolmuş durumda. Bilindiği gibi formalar, atkılar, t-shirtler, kısacası ürün konusunda bir rekor yaşanmıştı. Lukas Podolski iç çamaşarı bile satışa sunulmuştu ve Köln kulübü, 10 Milyonluk bonservis ücretinin karşılığını çabuk buldu. Ancak sportif açıdan bakarsak Podolski transferi tamamiyle bir fiyasko. Forvete alınan ancak orada Milivoje Novakovic'in yanında yer bulamayan Podolski, kimi zaman sağ açık, kimi zaman sol açık oynadı ve Köln'ün diğer vasat oyuncularından pek bir farklılık göstermedi. Bir umut ışığı son Bayer Leverkusen maçı oldu. Forvete yakın görev alan Podolski yine gol atamadı ama gösterdiği mücadeleyle göz doldurdu - rakibin Teknik Direktörü bile övgü doluydu. Ancak Jupp Heynckes Podolski'yı öveyim derken, yerin dibine sokması, Podolski'nin içinde bulunduğu çikmazı özetliyor sanki: "Lukas'ın bugün gösterdiği mücadele inanılmazdı. Berti Vogts'u hatırlıyorum onu gördükçe." Podolski'nin, onu Alman tarihin en kazma futbolcusu ile kıyaslayan eski teknik direktörü Jupp Heynckes'e teşekkür ettiğine dair bir bilgi henüz gelmedi...