30 Ekim 2009 Cuma

Mario Gomez vs. VfB Stuttgart

Futbolcuların eski takımlarına karşı oynadıkları maçlar her zaman özeldir. Özellikle iki büyük takım arasında transferi gerçekleşen futbolcular mercek altında (bizim ligimiz için; bkz. şu şişesi yağmuru). Bu futblculardan birtanesi de sezon başında Stuttgart'tan Bayern Münih'e transfer olan Mario Gomez. Yarın Almanya'nın güney derbisi olan Stuttgart - Bayern maçında ilk kez eski takımına karşı oynayacak. Oynayacak diyorum cünkü haftalardır Gomez'i yedek bırakan Louis van Gaal bugün "oynaması süpriz olmaz, bekleyin ve görün" açıklamasını yaptı. Gomez de dün "ben Bayern'e yedek oturmak için transfer olmadım, oynamak istiyorum" demişti. Bakalım şansını yarın kullanacak mı. Eski takımı Gomez'in gidişini kaldıramadı. Ne Cacau, ne Ciprian Marica, nede yeni transfer Pavel Pogrebnyak göz doldurabiliyor. Umut bağlanan isim Gomez gibi Stuttgart altyapısında yetişip yavaş yavaş forma giymeye başlayan Julian Schieber. Stuttgart son 5 resmi maçta olduğu gibi yine mağlup olursa, sportif direktör Horst Heldt hem yakın arkadaşı hemde komşusu olan Markus Babbel'in görevine son vermesi an meselesi olur. Bakalım Mercedes-Benz-Arena'dan kim mutlu ayrılacak.

29 Ekim 2009 Perşembe

objektifanatik.com

Blog'a artık objektifanatik.com adresinden de ulaşabilirsiniz. objektifanatik.blogspot.com adresinde bir değişiklik yok. objektifanatik blog ile ilgili her türlü görüşlerinizi, önerilerinizi, eleştirinizi yorum, twitter veya e-mail yoluyla ulaştırabilirsiniz...

Christoph Daum'un Dedikleri

Fenerbahçe Teknik Direktörü Christoph Daum kicker'e röportaj vermiş. Bazı ilginç gelen demeçlerini paylaşayım dedim...

Başarılı ve sempatik bir Fenerbahçe resmi çiziyoruz

Galatasaray maçı belki sezonun en iyisiydi. Galatasaray'ı hiç sadece iki pozisyona girerken görmedim

Rotasyonu sevmiyorum ama sakatlıklar yüzünden yapmak zorunda kaldım

Emre mükemmel bir gelişim gösterdi. Geçmişte düsüş yaşayan Kazım'da beni olumlu şekilde şaşırttı

Alex'i Türkiye'ye ben getirdim, o bizim herşeyimiz

Avrupa Ligi Şampiyonluğu tabii ki daha dikkate değer olabilir ama bizim için Şampiyonlar Liğine doğrudan katılmak için Türkiye Şampiyonluğu daha önemli...

Almanya'nın 2010 Dünya Kupası Formaları

28 Ekim 2009 Çarşamba

Bayern, Sosa'yı gönderdi! Devamı gelecek...

Bayern Münih'in Güney Amerika'dan alıp elinde patlayan isimlerden biri daha gitti. Jose Ernesto Sosa büyük yeteneklerini kullanamadığı Bayern'den ayrıldı, 2010 yılına kadar Estudiantes'e kiralandığı haberleri dolaşıyor. Bayern'den ayrılacak tek isim Sosa olmayacağı kesin görünüyor. Luca Toni'nin devre arasında İtalya yolculuğu yakın gözüküyor. Anatoly Tymoshchuk'un Louis van Gaal ile yıldızı barışmadı. "Ben transfer etmedim bu oyuncuyu" diyerek daha ilk günden üstünü çizdi. Hamit'in akıbeti de henüz belli değil. Sezon sonu sözleşmesi bitecek, kulüp yönetimin tuttuğu bir isim olsada, Louis van Gaal'in düşünceleri Hamit henüz belli değil. Bu aralar Hamit'i çok tutmadığı bir gerçek...

Matthäus, Arjantin'e gitmiyor...

Racing'in başına geçeceği haberleri çıkan ve hatta Arjantin kulübü tarafından resmi olarak açıklanan Lothar Matthäus, Arjantin Ligine gitmekten vazgeçti. Kız arkadaşı Liliana için istediği ve Racing tarafından hemen sağlanan mankenlik sözleşmesi bile cazip gelmemiş olacak ki, dün gece SMS yoluyla gelmeyeceğini bildirdi. Bakalım Matthäus'un yolu nereye düşecek?!

Haber (!) Kaynağı: Antu.com

Antu.com, ultrAslan.com, Forza Beşiktaş gibi büyük portallar taraftarların birleştiği önemli noktalar. Kendi içlerinde yaptıkları işlere saygı duyuyorum. Herkes kendi bünyesinde kendi doğrularını konuşuyor, kendi bildiklerini tartışıyor, bu da son derece doğal ve doğrudur. Ancak orada konuşulanların basın için haber kaynağı olur mu? Tartışılır. Aslında bence tartışılmaz bile. Haberin içeriği önemli değil, Keita'nın kafasına şişeyi kim attıysa attı, Fenerbahçeli ise aşağılık bir insan, Galatasaraylı ise aşağılık bir insan. Keita şişeyi kendi kafasına da atmış olabilir, dediğim gibi; konu bu değil. Konu koskoca bir medya kuruluşun, sonuç olarak sadece bir taraftar sitesi olan Antu.com'un bir açıklamasını Anasayfa'dan haber olarak vermesi. Yarın birgün Barbie Bebek Sevenler Forumu "Ken, Barbie'yi seviyooo" açıklamasını yaparsa, onuda kullanacak mı bu basın haber olarak? Galiba şaşırmamak lazım; müzik eğitimi almış, müzik sanatçısı olan ve bu konuda başarılı da olan ama futbol ile ilgisi sadece fanatik taraftarlığı ile sınırlı olan birinin Hürriyet Spor Koordinatorlüğüne getirildiği bir ortamda, bunlara şaşırmamak lazım...

27 Ekim 2009 Salı

Federasyon Başkanı da "Saygı" duyuyorsa...

Spor kültürümüz yok, bu yüzden başkalarını örnek göstererek "onlar gibi olalım" diyemiyoruz. Spor kültürü gelişmesi için genel kültürün de gelişmesi lazım ama güzel ülkemizde hergün yaşanan akıl almaz olayları görünce, bu konuda da zaaflarımızın olduğu bir gerçek. Ancak bunu irdeleme düşüncesinde değilim şimdilik, konumuz futbol ve daha detayına inersek "dev (!) derbi" ve yaşanan olaylar. Açıkçası derbiyi kazanan da kaybedende çekilmiyor. Kazanan, sevinmesini bilmiyor, kaybeden nedenlerini araştırıp, gelecekte daha iyisini yapmasını bilmiyor. Galatasaray'ın 10 yıldır deplasman derbisi kazanamaması bu yüzden. Radikal gazetesinde Banu Yelkovan güzel yazmış; Galatasaray, Fenerbahçe derbilerine 2-0 mağlup başlayan bir pişkolojinin içinde. Kamuoyu ve taraftar baskısı nedeniyle maçları mutlaka kazanmak için gidiyor. Kadro gücü olarak tabii ki bunu elde edebilir ama maçları sportif olmayan faktörler nedeniyle uzun zamandır kaybediyor. Mac önceleri kulaklık, çiğnenen sakız, yalancı gülücükler ile gösterilmeye çalışan rahatlık gerçekçi değil, çünkü rahat degiller. Bu konuyu Arda Turan örneğinde daha iyi anlayabiliriz. Derbi maçlarında ortaya koyduğu mantalite inanılmaz. Türkiye'nin tartışmasız en yetenekli futbolcusu tanılmaz bir hale geliyor. Frank Rijkaard'ın Kadıköy'de yaptığı en olomlo hareket Arda'yı erken oyundan almak oldu. Geçtiğimiz yıllarda Hasan Şaş derbilerde Galatasaray'ın kayıp ismiydi, yerini Arda Turan aldı. Bu konuda sabıkalı olan Sabri Sarıoğlu'nun bile sakinleştiği bir derbi ortamında Arda'nın gergin olması, vahim bir durum.Konuşulması gereken başka bir konu stad içinde çıkan olaylar. Bu tip durumları yorumlarken en nefret ettiğim şey "ama diğer stadlarda da oluyor ve olacak" karşılaştırması. Başka stadlarda başka zamanlarda bu olaylar oluyor tabii ki ama şirin gözükme sevdası ve tepki çekme korkusu nedeniyle bir büyük kulübü eleştirirken diğerlerini de içine katmak artık komik oluyor. Güncel yaşıyorsak güncel olaylar Şükrü Saracoğlu'nda yaşandı. Taraflar ve Taraftarlar tabii ki kendilerini savunacak, "büyütecek bir olay yoktu" diyecekler, "çok kötüydü, savaş alanıydı stad" diyecek öbürleri - buna medyanın katılmadığı sürece bu çok doğal. Ama Türkiye'nin bir numaralı futbol adamı olan Türk Futbol Federasyonu Başkanı Mahmut Özgener bütün yaşananlar için "hakemin kararlarına saygı duymamız gerekiyor" açıklamasını yapıyorsa, kanım durmak üzere. Herhangi bir mahallenin herhangi bir ferdinin başına birşey geldiğinde, en azından tepki olarak birileri sahip çıkıyor, bazen tavsip etmediğimiz şekilde cevabı veriliyor olanların ama en azından gerçekçi bir tepki oluyor! Koskoca Federasyon Başkanı ise Başkanı olduğu bir kişinin yaralanmasına "saygı duyumakla" yetiniyor. Yarın birgün stadlarımzıda allah göstermesin Federasyon Başkanı'nın kafasına birşey atılsa ve kafasına dikiş atılsa acaba saygı duyacak mı, o atan kişilerin mensup olduğu takımlar yanacak mı yanmayacak mı? Emin değilim...

Mondragon çıldırınca...

26 Ekim 2009 Pazartesi

Flamengo, Gofret ve Ben...

Yok, yok...Dizi kahramanı Gofret sevimliydi yine...

You'll Always Walk Alone!

Liverpool - Manchester maçı öncesi stad etrafında satılan T-Shirt'lerden birtanesi...

25 Ekim 2009 Pazar

Sevimsiz Derbi

Hiçbir zaman "İngilizler gibi olalım" demiyorum, "Premier League derbileri gibi olsun" da demiyorum, cünkü biz ne İngiliziz nede onlarda olduğu kadar bir spor kültürümüz var. Ama bize daha yakın olan İspanyollar kadar olabiliriz en azından be. Onların da büyük maçları ateşli ama bu kadar aciz bir görüntü içine girmiyorlar. Ne Ali Sami Yen'de, ne de Kadıköy'deki derbiler bana zevk vermiyor. Stad dışında normal insan olanlar, stad içinde yaratik gibiler. Bu hem tribündekiler hemde saha içindekiler için geçerli. Dünya'nın hangi derbisinde maç öncesi futbolcular birbirine girer, hangi maç öncesi hakemin kafası yarılır? Hangi kendini büyük zanneden takımlar futbol dışına bu kadar çıkıp kelimenin tam manasıyla "pislik" yaparak birşeyleri elde etmeye çalışır? Bunlar sadece bizim derbilerimizde var maalesef. Ve tekrar ediyorum, hem Şükrü Saracoğlu Stadı'nda hemde Ali Sami Yen Stadı'nda. Ben bu derbiyi sevmiyorum arkadaşım!

Gelelim saha içine; maç sonrası ağzından salyalar akan bazı yorumcuların iddia ettiği gibi tarihi fark falan kaçmadı Fenerbahçe adına. Galatasaray takımının ikram ettiği bazı pozisyonlar dışında Fenerbahçe oldukça kontrollü oynadığını, Galatasaray'ın sakın olduğu dönemlerde baskı kurup pozisyonlar aradığını gördük. Ancak püf noktası da "sakın olduğu dönemler" konusu. Galatasaray'ın en büyük zaafı bir türlü pişkolojisini ayarlamaması. Fenerbahçe çok hırslı oynarken, Galatasaray sinirli oynadı ve bu yüzden maça her zaman olduğu gibi 1-0 geride başladı. Fenerbahçe derbilerde her zaman daha doğru taktikleri buluyor, akıllı ve dengeli oynuyor, Galatasaray ise atak oynamaya çalışıyor. Sonuç 10 yıldır belli....

Balon Reloaded

FC Liverpool - Manchester United

B Planı, Rijkaard ve Van Gaal

"Frank Rijkaard'ın B Planı varmı" diye soranlar vardı geçtiğimiz günlerde. Hollandalı Teknik Adamın belirli bir şablonun dışına çıkamadığını söyleyenler vardı. "Teknik Direktör değil, bugüne kadar ne yapmış" diyenler bile oldu. Benzeri tartışmalar Bayern Münih'de de yaşandı. Ancak orda Rijkaard'ın vatandaşı Louis van Gaal'in B Planı değil, çok fazla planı olduğu için eleştirildi. Her hafta başka bir sistem, her hafta farklı bir kadro. Bu da Teknik Direktör mü? Louis van Gaal bunun cevabını dün oynanan Bayern Münih - Eintracht Frankfurt maçında "evet" diye yanıtladı. Maç 1-1 devam ederken, Hollandalı, forvet Luca Toni'yi çıkarıp, oyuna stoper Martin Demichelis'i aldı. Statta seyirciler tepkili, medya maç sonu yazılarını keyifle yazmaya başlamıştı. Ancak maçın bitimine iki dakika kala herşey unutuldu. Demichelis stopere geçerken, Daniel van Buyten, Mario Gomez'in yanına forvete geçti ve bu hamleden hemen sonra Van Buyten'in kafa golü geldi ve Bayern Münih maçı 2-1 kazandı. Bu işi bu adamlar bazıları inanmasada gerçekten iyi biliyor...

Anket Sonucu: Derbi Galatasaray'ın...

"Jose, yenmez o evladım..."

23 Ekim 2009 Cuma

Mustafa Sarp, Bundesliga'ya FORVET olarak transfer olacak (!)

Mustafa Sarp, bu sezon Galatasaray'ın en büyük süprizlerinden birtanesi. "Rijkaard onon suratına bile bakmaz" denilen eski Bursasporlu, Hollandalının değişmez oyuncularından birtanesi, hatta en çok dakika alan talebesi. Mustafa'nın ne kadar değerli olduğunu Almanlara da biri fısıldamış galiba, ancak elemanlar fısıltıyı yanlış anlamışlar. Almanya'nın en büyük özel kanalı olan RTL'in spor sitesinde gerçekten muazzam bir transfer haberi (!) var. Mustafa SARPA (aynen böyle yazılmış, hemde üç kere), forvet sıkıntısı çeken Hamburg'un transfer listesine girmiş. Kaynak olarak bizim Fanatik gazetesi gösteriliyor ancak ben böyle bir habere Fanatik'in sitesinde rastlamadım. Acaba tanımadığım bir altyapı oyuncusu mü diye düsünmedim değil ama haberde (!) Mustafa'nin resmi de var yukarda görüldügü gibi. Fanatik, Fotomaç, Fotospor ve diğer spor gazeteleri hergün sayısız atmasyon transfer haberleri yapıyor, ona artık alıştık ama bu kadar yanlış atacaklarını zannetmiyorum, keza haberde (!) "hücum bölgesinin her yerinde oynayan" Sarp'ın oyun ve topa vuruş stili olarak Mladen Petric'e çok benzediği yazıyor. Geriye tek birşey kalıyor; Almanlar haberlerini güçlendirmek için artık bizim gazetelerin isimlerini kullanmaya başladılar, ne de olsa atmasyon transfer haberlerinin haddi hesabı yok.

"Arabayı buraya bir yere çekmiştim ya"

Rüştü'nün derdi büyük...

"Hooop, Alloooo, Damsız girilmez, Beyler!"

Almanlar kendi ülkelerinde Türk kapı görevlilerinden az çekmiyorlar. Çarşamba Akşamı maçta bu zulüm devam etti...

"Uçak oldum! Oleeey..."

Rüştü, kariyeri sonunda yapacağı meslek konusunda arayış içinde...

22 Ekim 2009 Perşembe

UEFA, Galatasaray'ı Aslantepe'de oynatmaya başladı!

UEFA Resmi Sitesi'nde ki stad resmine dikkat...

Digiturk vs. D-Smart

Uyanıklık yapıp TNT'yi bünyesine alan Digiturk'e, D-Smart'ın açmış olduğu savaşın görüntüsü...

21 Ekim 2009 Çarşamba

Hamit'den gol...kendi kalesine...

Hamit Altıntop'un haftalar sonra ilk kez kadroya girme sevinci kursağında kaldı. Hamit sağbek oynadığı Girondın Bordeaux - Bayern Münih maçında kendi kalesine gol attı. 2009/2010 sezonu Hamit için iyi gittiğini söyleyemeyiz...

Hamit Altıntop'un kaderi: Yine sağbek!

Haftalardır Bayern Münih'de forma şansı bulamayan ve en son Freiburg maçında iki dakika için oyuna giren Hamit Altıntop bu akşam Şampiyonlar Ligi'nde tekrar formasına kavuşacak. Edson Braafheid'ın sakatlığından sonra, Philipp Lahm Bordeaux deplasmanında solbek oynayacak, Hamit ise defansın sağında görev alacak. Milli Takım'da da birçok maçta sağbekte mahkum kalmış ve bundan rahatsız olmuştu. Ancak bu sefer rahatsız olacağını pek zannetmiyorum...

İşte o an...

Bahis de kazanan oldu mu?

Müthiş bir Şampiyonlar Ligi akşamıydı. StarTV, maçları dönüşümlü gösteren Alman Dijital Platformu Sky Sports'u örnek almalı. Her maçı izleme fırsatınız oluyor, her golü izleme firsatınız oluyor. Bizim açımızdan tabii ki Gökdeniz Karadeniz'in Camp Nou'da gol atması olağanüstü bir olay. Fatih Terim'in Gökdeniz'i neden kadroya çağırmadığı (yersiz) tartışmaları da tekrar göreceğiz. Günün diğer süprizi Unirea Urziceni. 4-1'lik Glasgow Rangers galibiyeti Dan Petrescu'nun öğrencileri için Avrupa Kupalarında ilk üç puan anlamına geldi. Stuttgart dökülmeye devam ediyor. Inter'de Suazo'nun sok dakikada kacırdığı gol inanılmazdı. Liverpool ise ilk 60 dakika daha iyi oynadığı Lyon maçında kaybetti. Claude Puel'in gol sevinci Yılmaz Vural'ı hatırlattı. Bu sonuçlardan sonra en çok merak ettiğim şey: Bahis de kazanan oldu mu?

20 Ekim 2009 Salı

200

Vay bee, 200. postum blog'da...daha yeni başlamış gibiyim sanki blog tutmaya. Neler yazılır ki? Kısa keseyim en iyisi; destek veren, yorum yapan, okuyan, eleştiren, gülen, tıklayan, oy veren, mesaj atan, "bu olmamış" diyen, takibe alan herkese çok teşekkürler...

Wolfsburg Analizi: Yıldızları & Sistemi

Beşiktaş'ın Şampiyonlar Ligi'ndeki rakibi VfL Wolfsburg'u yakından tanıyalım...

Diego Benaglio (Kaleci):
İsviçreli geçen Bundesliga sezonunun en iyi kalecilerinden birtanesiydi. Bu sezonun başından beri sakatlık problemleri yaşıyor ve bu yüzden performansı geçtiğimiz sezon kadar istikrarlı değil. Yinede Avrupa'nın en iyi kalecilerinden birtanesi. Pazartesi günü Wolfsburg'daki sözleşmesini 2013 yılına kadar uzattı.

Sascha Riether (Sağbek): Felix Magath'in şampiyon takımında isimsiz kahramanlardan birtanesiydi. Transferinden sonra onu kimse onbirde hatta 18'de bile görmezken, Magath eski Freiburglu oyuncuyu sağbekte oynattı ve Cristian Zaccardo gibi bir oyuncuyu yedekte bekletti. Defansif gücü yüksek bir oyuncu.

Alexander Madlung (Stoper): Geçen sezon satış listesinde olmasına rağmen devamlı oynayan Alman oyuncuyu, sadece defansta değil, hücumda da kafa golleriyle önemli bir silah. Beşiktaş bu oyuncuya duran toplarda dikkat etmeli. Hertha Berlin altyapısından yetişen Madlung defansta ise hatalar yapabiliyor.

Ricardo Costa (Stoper): Sezon başı İspanya transferi kesin gibi birşeydi, ancak antrenmanına bile katıldığı Real Saragossa kulübü transferinden son anda vazgeçti. Sezon başında kadroya bile giremezken, şimdilerde Armin Veh'in vazgeçilmesi. Özellikle Manchester United deplasmanında gösterdiği performans olağanüstüydü. Formunun zirvesinde...

Marcel Schäfer (Solbek): O da şampiyon takımın kahramanlarından birtanesiydi. Solbekte çok önemli işler yapan genç Schäfer, Joachim Löw tarafından Almanya Milli Takımı kadrosuna da çağrıldı. Hem defansta hemde hücumda önemli katkıları var, ancak geçen sezonun formunda olmadığını söylemek lazım. Beşiktaş sağ kanattan etkili olabilirse, gol fırsatları yakalayabilir.

Josue (Defansif orta saha): Takımın beyni ve kaptanı! Josue yoksa, Wolfsburg'da sorun var. Brezilyalı oyuncu takımın yükünü çekiyor ve temposunu ayarlıyor. Bitmek tükenmek bilmeyen enerjisiyle Armin Veh'in belkide en önemli oyuncusu. Geçirdiği sakatlıktan sonra formunu yine erken yakaladı.

Makoto Hasebe (Orta saha): Orta sahanın her yerinde oynayabilen Japon futbolcu oyunu iki yönlü oynayabiliyor. Zvjezdan Misimovic'in çoğu zaman süpürücülüğünü üstlenen Hasebe, attığı goller ile de dikkat çekiyor. Ancak Armin Veh Beşiktaş maçında kadro değişikliğine giderse, kadrodan çıkacak ilk isimlerden biri Hasebe olabilir.

Christian Gentner (Orta saha): Günümüz orta saha oyuncularının önemli örneklerinden birtanesi. Oyunu her iki yöne de aynı kalitede oynayabilen Gentner, Almanya Milli Takımı'nın da kadrosunda yer alıyor. Stuttgart altyapılı olan Gentner, güçlü sol ayağı ile önemli gollere de imza attı. Josue ve Misimovic ile orta sahanın önemli silahlarından birtanesi.

Zvjezdan Misimovic (Orta saha): Gerçek bir maestro! Geçtiğimiz sezon 20'ye yakın gol asisti yapan Bosnalı oyuncu, sezon başındaki formsuzluğunu üzerinden atıp yine eski günlerine dönmeyi başardı. Milimetrik pasları ve mükemmel şutları ile her zaman rakip takım için büyük bir tehlike. Vatandaşı Edin Dzeko ile müthiş bir uyum içinde. Beşiktaş'in dikkat etmesi gereken bir oyuncu.

Grafite (Forvet): Geçen sezonun gol kralı büyük sorunlar yaşıyor. Şampiyonlar Ligi'nde Moskova'ya karşı attığı 3 gol dışında varlık gösteremeyen Grafite, Teknik Direktör Armin Veh ile de sorunlar yaşıyor ve son Mönchengladbach maçında kendini yedek kulübesinde buldu. Ancak Beşiktaş maçında tekrar kadroya girmesi büyük bir ihtimal.

Edin Dzeko (Forvet): Çek Cumhuriyeti Ligi’nden gelen bir Bosnalı. "Bu da kim?" demişti herkes Dzeko'nun transferinde. Onun kim olduğunu geçen sezon ve bu sezonun daha ilk haftalarında herkes gördü. Dzeko şu an Avrupa'nın en gözde forvetlerinden birtanesi. Milan'a transferi Wolfsburg'un veto etmesiyle gerçekleşmedi, ancak sezon sonu transferine kesin gözüyle bakılıyor. Sezon başı yaşadığı sorunlardan eser kalmadı, yine çok formda.

Oyun Sistemi: Wolfsburg, hücum futbolunu seven ve oyun düzeni bunun üzerine kurulan bir takım. Felix Magath yönetiminde Bundesliga'nın en golcü takımı başarısını gösteren yeşil-beyazlılar, Armin Veh tarafından biraz daha geriye çekilmek istense de yine eski görüntüsüne döndü. 4-4-2 düzeninde orta sahada baklava formatıyla oynayan Wolfsburg'da zaman zaman Christian Gentner'in Josue'nın yanına gelmesiyle iki defansif orta saha oyuncu ile de oynayabiliyor. Teknik Direktör Veh bu sezon bazı maçlarda 4-3-3 sistemini de denedi. Bu durumda Dzeko ve Grafite'nin yanında Newcastle'den transfer edilen Obafemi Martins'de oynuyor.

"Usta, bana ordan iki kaşarlı tost!"

Sampdoria'nın yaramaz golcüsü Antonio Cassano'nun "yeter ya, daha ne kadar koşacam" dediği bir an...

19 Ekim 2009 Pazartesi

"1 Libero, 7 Stoper ile oynayacağım"

Zor günler geçiren Stuttgart'ın Teknik Direktörü Markus Babbel Sevilla maçı öncesi formülü buldu. Yaptığı şaka olsa da, bunun gerçeğini aşağı yukarı geçen sezon Michael Skibbe, Galatasaray - Steaua Bükreş maçında yapmıştı. Almanın şakası olmaz...

Ailton için 6. Lig vakti

Bir zamanlar Werder Bremen, bir zamanlar Schalke, bir zamanlar Beşiktaş, bir zamanlar...böyle devam eder Ailton'un kariyerini anlatmak. Çok iyi performans gösterdiği sadece Bremen vardı; orada yaşadığı gol krallığı ona öyle bir katkı sağladı ki, bir sürü takım değiştirip, inanılmaz paralar kazandı. Bu aralar Çin liginde oynuyor ama orada da çok fazla durmayacak. Almanya'nın 6. Ligi'nde oynayan KFC Uerdingen kulübü, Ailton'u transfer etmek için harekete geçti. Bir zamanlar Bundesliga'da oynayan ve Beşiktaş ile Fenerbahçe'den tanıdığımız Mustafa Dogan'in ilk Bundesliga adımlarını attığı kulübün Başkanı Agissilaos Kourkoudialos yaptığı açıklamada, Ailton transferinde umutlu olduklarını söyledi. Maliyetini sponsor desteği ile karşılamak istiyorlarlarmış...

Messi'nin Kuzeni

Almanya onu geçen sezon Bayern Münih - Barcelona maçında tanıdı. Allianz Arena'da oynanan maçtan sonra Lionel Messi, tribünlere gidip, bir taraftara sarılıp formasını vermişti. O taraftar Messi'nin kuzeni Emanuel Biancucchi'ydi. 21 yaşındaki Arjantinli, Almanya 2. Lig'inde oynayan 1860 Münih'in ikinci takımıyla antrenmanlara çıkıyor, ancak lisansı olmadığı için forma giyemiyordu. Kulübü lisans sorununu çözünce, Biancucchi'ye kadro yolu göründü, ancak ilk kez bu hafta Duisburg maçında oynadı. Tekniği gerçekten çok iyi, pasları, oyun zekası ile Barcelona'daki kuzenini hatırlatıyor. Bakalım ikinci bir Messi dalgası olacak mı futbol dünyasında...

15 Ekim 2009 Perşembe

Oku Bakayım...!

Rafael Nadal kendi ismini okumaya çalışıyor...

Michel Platini kime SMS gönderdi?

Türkiye - Ermenistan Milli Maçı, kameralar (455. kez) şeref tribününü gösteriyor. İki Cumhurbaşkanı sahte gülücükler atıyor, Şenes Erzik tribünleri izliyor, UEFA Başkanı Michel Platini de cep telefonunda birşeyler yapıyor, muhtemelen SMS çekiyor. Kimlere hangi mesajlar gidiyor, biraz fikir yürütelim...

Platini: lan şenes, yanımdakinin adı neydi ya?
Erzik: bıyıklı mı? Abdullah Gül...
Platini: merci, bakıyo devamlı amcam, ayıp olmasın...

Platini: pierre, bizim maçta durum ne?
Pierre: maç başlamadı daha Michou...
Platini: başlayınca haber ver...
Pierre: tamam balım...

Platini: chantal, naptın canım?
Chantal: kimsin?
Platini: aşk teddysi...
Chantal: thierry?
Platini: ne thierrysi lan?!

Platini: nicola, Türkleri neden istemiyorsun AB'de?
Nicola: sanane. nerdesin? gel okeye oturalım...
Platini: Türkiye'deyim. Ermenistan maçı varya...
Nicola: muhahaha, ne işin var oğlum orda? Güllo'ya selam söyle...
Platini: iyi bi haber vereyim mi...
Nicola: ver...bıyığına şampuan buldum mühaha

Varmı başka tahmini olan?

14 Ekim 2009 Çarşamba

Erdoğan Arıca: "Frank Rijkaard ne yapmış ki bugüne kadar?"

Eskiden beğenirdim Erdoğan Hocayı. Bir futbol emektarı olarak Türk Futboluna önemli şeyler kattığını düşünürdüm ama son yıllarda Teknik Direktör başarısızlığı galiba bünyesini sarsmış. Geçen sezon Lincoln'un top sektirmesine çıkarttığı yaygara komikti, bugün LigTV'deki "Futbol Gündemi" programında dedikleri yine ilginçti:

"Frank Rijkaard bugüne kadar ne yapmış ki? Çok başarılı bir hoca değil bence. Barcelona'yı geçen sezon 35 yaşında bir adam da şampiyon yaptı. Rijkaard'ı kim istedi? Sevilla istedi de, geri çevirip mi Galatasaray'a geldi?"

Tamam, Rijkaard'ı beğenmezsin Erdoğan Hoca ama bu yaptığın düpedüz adamın kariyerine hakarettir. Sonra Türk Milli Takımına neden yabancı hoca istiyoruz diye, vatan haini ilan ediliyoruz...

13 Ekim 2009 Salı

Bundesliga Türkleri #131009

Stuttgartlı Yıldıray Bastürk, Winnenden ile yapılan hazırlık maçında 5 gol attı, takımı amatör rakibi karşısında 14-0 galip geldi. Ancak maçta baş parmağı kırılan Yıldıray'ı aksilik bırakmak istemiyor bir türlü. Ameliyat başarıyla geçti, haftasonuna kadar antrenmanlara katılması bekleniyor. Geçtiğimiz yıllarda sakatlık sorunu yaşayan Yıldıray'ın bu sezon henüz sakatlık yaşamadığını söylemek lazım - ancak maçlarda kadroya girmeyi de başaramadı.

Mesut Özil'in sezon sonu Werder Bremen'den ayrılacağına dair haberler güçleniyor. Mesut'un 2011 yılına kadar sözleşmesi var, kulübün uzatma isteğini geri çevirdi. Bremen menajeri Klaus Allofs'un "en iyi oyuncularımızı tutmak istiyoruz ama tarih gösterdi ki, her zaman başarılı olamadık bu konuda" açıklaması her şeyi anlatıyor. Diego'nun velihati da yolcu gibi.

Hamburg'da forma giyen Tunay Torun'un Mladen Petric ve Paolo Guerrero'nun sakatlıkları sonrası devamli ilk 11'de yer bulacak. Hamburg yönetimi Tunay'a güveni tam, Polonya Milli Takımı oyuncusu Ebi Smolarek'i deneme antrenmanlarında göz doldurmasına rağmen transfer etmediler.

Hırsız Vaaar...!

Mario Gomez'de top fetişizmi olduğunu bilmiyordum...

12 Ekim 2009 Pazartesi

Frank Rijkaard'ı gönderiyoruz, Guus Hiddink'e ne gerek var?

Tahminim, Federasyon Başkanı Mahmut Özgener'in Milli Takım Teknik Direktörlügü için aklında henüz bir isim olmadığı yönünde. Mahmut Başkanın aksine basınımız isimleri sıralamaya başladı, isim bulmacası aldı başını gidiyor. Adayların arasında bazı isimler enteresan. Jürgen Klinsmann adını okuduğumda - şaka değil - dondum kaldım. Almanların bile zor dayandığı bir adama biz nasıl dayanırız bilemem. Ama şu varki, bizim gazetelerimizin piyangosundan çıkan Klinsmann haberlerini Almanlar baya ciddiye aldı; her tarafta Klinsmann haberleri var. Ortaya atılan bşska bir isim Guus Hiddink. Herhalde gelirse kimsenin diyeceği birşey olamaz ama gelme ihtimali ne kadar?

Fikir yürütelim; Hollandalı Teknik Adamın ,Rusya'yı playoff maçlarından önce bırakmayacağı kesin. Maçların rövanşı 18 Kasım'da - yani Hiddink'in gelmesi için en erken tarih bu. Rusya'nın playoff'u geçtiğini de hesap edersek - ki bunun olasılığı oldukça yüksek - 2010 Dünya Kupası'ndan sonra ancak göreve gelebilir. O döneme kadar Milli Takım Teknik Direktörlüğünü kim yapacak? Akla mantıklı bir isim gelmiyor. Bu yüzden Hiddink'in gelme ihtimalini çok yüksek görmüyorum. Haa, Hiddink ile anlaşılır, Hollandalı gelir, bizde seviniriz tabii ki ama ilk mağlubiyette gönderenler de olacak, buna hazırlıklı olmalıyız, olmalı. Baksanıza, Frank Rijkaard gitti gidiyor - basınımızın saygıdeğer (!) bir kanadına göre...

Kovmak için Teknik Direktör Arıyoruz

Bir futbolsever olarak bügünlerde çok keyifli olduğumu tabii ki söyleyemem. 2010 Dünya Kupası'na katılamıyoruz, bu gerçekten acı. En geç Aralık ayında kuralar çekildiğinde bu acıyı bir daha tadacağız. Ancak yinede komedi filmi izlyormuş kadar güldüren bir görüntü ile karşı karşıyayım. Fatih Terim'in istifası ile tüm sorunların cözüldügünü inanan futbol bilenlerini keyifle izliyorum. Başka derdimizin olmadığına inanan, başarısızlığın tek aktörü Terim olduğunu düşünenleri görünce, Türk Futbolu için umutlanıyorum neredeyse; demek ki her sorunu çözdük, artık başarılı olacağız. Oley! Burada Fatih Terim'in avukatlığını yapacak halim yok. Dünya Kupasına gidemiyoruz, demek ki başarısızdı. Bu kadar basit. Açıkçası Dünya Kupasına katılabilseydik bile bunun Terim'in başarısı olarak görecek kişilerin sayısı az olacaktı, sevinmeyenler bile olacaktı - vahim olan da bu. Fatih Terim yönetimindeki Milli Takım negatif enerji veriyordu, kimse sevinir olmuyordu nerdeyse, kazandığımız maçlar sonrası bile "ama haftaya yeniliriz gör bak" havası hakimdi. Belki bu konuda yeni gelecek Teknik Kadro ile bir rahatlama olur ama sportif başarı gelir mi? Şüphelerim var…

Euro 2008'de elde ettiğimiz yarı final başarısına tesadüf diyecek kadar ahmak değilim ama uzun vadeli planlı programlı bir başarının olmadığı da bir gerçektir. O dönem şartlar uydu, bir dönem içinde iyi çalışıldı, çalışanın hakettiği şans da yanımızda olunca çok başarılı bir turnuva geçirdik. Aynı şey 2002 Dünya Kupası için de geçerli. Orada yukarda saydıklarımın yanında birde iyi bir nesil vardı. Şu anda elimizde böyle çok başarılı bir neslin olduğunu da düşünmüyorum. Asıl sorun da bu; bir türlü futbolcu yetiştiremiyoruz. A Milli Takım'dan hiç bahsetmiyorum. Hangi U takımımız başarılı olmuş son yılllarda? Hangi Ümit Milli oyuncusu için "işte bu çocuk Türk futbolunu kurtaracak" diyoruz, hangi nesil için "4 yıl sonra bunlar taşıyacak Türkiye Futbolunu" diyoruz? Hiç biri için. Hiç kimse için. Grubumuzda Bosna'nın gerisinde, Belçika'nın burun farkıyla önündeyiz. Bu iki takım için "bunlara mı elendik ya, bunlara mı yenildik" diye küçümsedik, oysa onlar derslerini iyi çalıştılar. Şartlara göre iyi takımlar kurdular.

Bosna, İstanbul kadar nüfusu yokken, çok sağlam bir nesil ile 2010 Dünya Kupasına gitmek için yola koyuldu. Belçika'nın başarılı olacağı Ümit Milli Takımlarda aldıkları başarılar ve özellikle 2008 Olympiat oyunlarında belli olmuştu. Belki de Belçika'nın eski Teknik Direktörü Rene Vandereycken biraz daha cesaretli olup, genç oyuncuları elemelerin daha başında oynatsaydı, biz ikincilik için sadece Bosna ile değil, Belçika ile de yarışıyor olacaktık. Türkiye'de çok yetenekli oyuncuların olduğunu herkes biliyor. Ancak yetenek yetmiyor, bu oyunculara gerekli eğitimi vermediğiniz sürece sadece mahalle topçusu olarak evlerinin önünde plastik topları saydırarak saniyelik komşu alkışı alacaklar ama Milli Takım düzeyine hiçbir zaman gelemeyecekler. Bu eğitimi de işsiz kalan eski futbolcular değil, gerçek eğitmenlerin vermeleri gerekiyor. Bunlar sağlanamadığı sürece ne Terim'den, ne de yeni gelecek Teknik Direktör'den ne kısa vadeli ne de uzun vadeli başarı bekleyemeyiz. Bu şartlarda başarılı olmaları mümkün değil. Terim'in yerini alacak olan yeni Teknik Direktörü de şimdiden kovmak için göreve getirmiş olursunuz...

11 Ekim 2009 Pazar

Ardila gelmiyor, Dzeko'yu gönderiyoruz...

Daha Dünya Kupası eleme maçları başlamadan reklamları başlamıştı. Euro 2008 başarısı sonrası, Afrika yolculuğu reklamlarda başladı. Afrikalı çocuklar bizim Milli Takım oyuncularının isimlerini alarak maç yapıyorlardı aralarında. Çocuklardan birtanesini babası çağırıyordu hatırlarsanız: "Ardılaaa, Ardılaa...hmmpff...Ardaaa..." İstediğin kadar çağır Babacığım, Ardila yani Arda gelmiyor. Biz sana Edin Dzeko'yu, Vedad İbisevic'i, Zvjezdan Misimovic'i, Sead Salihovic'i gönderelim Avrupa'dan, hayrını gör...

9 Ekim 2009 Cuma

İlhan Mansız Dönmüyor!

İlhan Mansız sezon başında Almanya'nin 2. Lig takımlarından 1860 Münih'in kampına katılmış ve tekrar futbola başlamak için yoğun bir uğraş vermişti. O dönemde denenen birçok futbolcunun içinden kadroda kalmayı başaran nadir isimlerden biriydi İlhan - hemde yıllardır futbol oynamamasına rağmen. "İlk başlarda ısınırken bile yoruluyordu ama son zamanlarda durumu baya iyidi" diyor Teknik Direktör Ewald Lienen. İlhan, birkaç güne öncesine kadar antrenmanlara çıkıyor, hazırlık maçlarında da oynuyordu. Herkes en geç devre arasında İlhan'ın sözleşme imzalayarak resmen dönmesini beklerken, o ani bir kararla futbolu bıraktığinı açıkladı. Teknik Direktör Lienen'in demesine göre "özel nedenleri" öne sürerek 1860'dan ayrılmış. İlhan'ın geçmiş dönemlerde olduğu gibi yine saha dışında bazı projelerde yer almak istediği söyleniyor. İlhan'ın Twitter'de "big project for the future keep watching and supporting" yazısı da bunun doğru olduğunu anlatıyor sanırım.

8 Ekim 2009 Perşembe

Fenerbahçe'nin Yeni (!) Yıldızı: Ali Eksi

Bu habere (!) yorum yok kardeşim...
(Resime tiklayın...)

Zé Arnold

Hamburglu Zé Roberto, Arnold Schwarzenegger'e özenmiş...

Yine mi Transfer Haberleri?

Ya daha yeni kurtulmuştuk transfer haberlerinden - tekrar hortladılar Ankarasporlu futbolculara verilen ek süreyle birlikte. Uçuşacak şimdi havada ve manşetlerde "Ömer Ayşan Galatasaray'da", "Theo Weeks (önce Gaziantep'e verildikten sonra) Beşiktaş'da", "Baki Mercimek Fenerbahçe'de" haberleri. Bu TFF'nin bizlere kazadığıdır. Tabii ki şaka bir yana, umarım bütün futbolcular ve Teknik Kadro yeni ve iyi takımlar bulurlar. En büyük cezayı en suçsuzlar olarak onlar gördü.

Heyecanını kaybetmişsin...

Luca Toni, Bayern Münih'de zor günler geçiriyor. Teknik Direktör Louis van Gaal, gol sıkıntısına rağmen İtalyan oyuncuyu kadroya almıyor. Gerekçesi haftalardır aynı: "Bunu anlatmaktan sıkıldım; tamamiyle hazır değil." Yaşadığı sakatlıktan sonra bir aydan fazla bir süredir antrenmanlara çıkan Toni'nin görüşü tabii ki farklı: "İki kez ikinci takımda oynadım, kupa maçında oynadım. Kendimi hazır hissediyorum, ilk 11'de oynayan birkaç futbolcudan bile daha hazır olduğumu düsünüyorum." Van Gaal'in, Toni'ye tavrı çok net görülüyor, sezon başından beri çok sıcak bakmıyordu ancak Bayern Münih'de son iki yılın en golcüsü olan Toni'den faydalanmamak Hollandalı Teknik Adamın intiharı olabilir. Bayern'de oynamadığı için Milli Takımı'a da çağrılmayan Toni'nin antrenmanlarda heyecanı üst seviyede olduğu söylenemez...

7 Ekim 2009 Çarşamba

"Yabancı" Ekrem Dağ | Yabancı Gurbetci

Turkcell Süperlig'de hakettiği önemi ve takdiri görmeyen futbolculardan biridir Ekrem Dağ. Geçen sezon Beşiktaş'ın şampiyonluğunda önemli bir pay sahibiydi. Bu sezon geçirdiği sakatlık sonrasında yanlış yerde oynatılarak tam verimli oynadığını düşünmüyorum. Buna rağmen Avusturya Milli Takımı kadrosuna çağrılması onun adına güzel bir gelişme. Yıllarca top koşturduğu Avusturya'da Ekrem'e ilgi bir hayli fazla. Beşiktaşlı futbolcu Laola1 Internet Portalına güzel bir röportaj vermiş. İlgilenenlere tercümesini yollarım. Ancak değinmek istediğim konu, Ekrem'in röportaj boyunca bir yabancı futbolcu gibi konuşması. Türk statüsünde oynayan, dış görünüşü, ismi, konuşması, vs. gibi konularda Türk olduğu tartışılmayan Ekrem'in, bir yabancı futbolcunun, Türkiye'de çektiği zorluklar ve yaşadığı tecrübeler hakkında konuşması ilginç bir durum. Burada eleştirim Ekrem'e değil kesinlikle. Bu tarz röportajlara sık sık rastlar oldum. İlk başlarda gurbetçi futbolcuların bazı açıklamlarını eleştirirken, şimdi her geçen gün "acaba Türkiye'de gurbetçi futbolculara diğer yabancılar gibi ayrı gözle mı bakılıyor?" sorusu gelmiyor değil aklıma. Türkiye'de yerli statüsünde oynayıp da Türk "sayılmayan" oyuncuların sayısı az değil. Özellikle Anadolu kulüplerinde birçok futbolcunun zorluk çektiği bilgileri devamlı geliyor. Mutlaka yurtdışı kültürü ile büyüyen gurbetçilerin de çaba sarfetmesi gerekiyor ayak uydurmak için ama yinede bu Türkiye'de - sadece sporda değil - kanayan bir yaranın olduğunu düşünüyorum...

6 Ekim 2009 Salı

Bundesliga Yıldızları: Jerome Boateng

Bundesliga'nin genç ve yeni yıldızlarını tanıtmaya devam edelim. Thomas Müller ile başladık, Jerome Boateng ile devam edelim. Aslında sıra Levan Kenia'ya gelmişti ama güncellik açısından Boateng'i tanıtmak daha doğru. Almanya Milli Takımı'nın hayati Rusya deplasmanı öncesi, Milli Takım Teknik Direktörü Joachim Löw'ün kadrodaki süpriz ismi Hamburg'da oynayan Jerome Boateng oldu. Henüz 21 yaşındaki oyuncu, son U21 Avrupa Şampiyonası'nda, Almanya'nın kupayı almasında büyük rol oynadı. Boateng, defansın her yerinde ve orta sahada oynayabiliyor, ancak en iyi verimi stoperde alındığını söylemek lazım. Aslında Boateng için yeni yıldız demek ne kadar doğru tartışılır. Henüz 18 yaşındayken Bundesliga'da ilk adımlarını attı, o dönem Almanya'nın önemli yeteneklerini yetiştiren Hertha BSC Berlin'de kadroya girmeyi başardı. Yinede herşey gülpembe gitmedi ilk döneminde, saha dışı imajı nedeniyle de tartışıldı.
Hertha'da oynayan ve daha sonra Tottenham, Dortmund ve şimdilerde Portsmouth'da oynayan abisi Kevin-Prince Boateng ile "hip hop kardeşler" olarak anıldılar. Dış görünüşleri olarak gerçekten Amerikan filmlerindeki klişe rapçilere benzeselerde, iki kardeşin farklıydı. Jerome, Berlin'in sakın semtlerinden biri olan Charlottenburg'da annesi ve ablasıyla büyüdü, sağlıklı bir okul eğitimi aldı. Abisi ise annesinden ayrı yaşayan babasıyla, kriminalizmin daha fazla olduğu ve eğitim seviyesinin daha düşük olduğu Wedding'de büyüdü. Jerome o dönemleri anlatıyor: "Abimin gençliği daha zordu. Ben 16 yaşındayken profesiyonel olacağımı kafaya koymuştum, onun ilgi alanları farklıydı." Annesinin verdiği destek de bahse değer: "Okulum bitince, annem eğitimime devam etmemi istedi . Bende ona 'bana bir yıl ver, bu zaman içinde profesiyonel futbolcu olmazsam okumaya devam edeceğim' diye söz verdim. Kabul etti ve ben birkaç ay sonra Hertha'da oynamaya başladım."Jerome Boateng kısa zamanda gündeme oturdu. İkili mücadelelerde ve topu oyuna sokmakta başarılı, modern bir defans oyuncusu olarak dikkat çekti.
2007/2008 sezonu öncesi Hamburger SV kulübü teklif yapınca, genç oyuncu Hamburg yolunu tuttu. Hem Huub Stevens döneminde hemde Martin Jol yönetiminde devamlı oynadı, ancak Hollandalı Teknik Adamın Boateng'i daha çok bek olarak kullanması, oyuncunun verimini düşürdü ve hatta geçen sezon UEFA Kupası'nda Galatasaray - Hamburg maçlarında zorluk çekerek, ikinci maçta penaltı yaptırmıştı. Boateng'in mevkii, Hamburg'un başına Bruno Labbadia'nın geçmesiyle değişti. Alex Silva ve Bastian Reinhardt gibi oyuncuların sakatlıkları da biraz sebep olsa, Boateng defansın göbeğinde oynayıp, 2009/2010 sezonunun en dikkat çekici isimlerinden biri oldu şimdiden. Bu Milli Takım Teknik Direktörü Löw'ün de gözünden kaçmadı ve bu oyuncuyu A Milli Takım'a davet etti. Ancak "bu davet Boateng'in teknik gelişimi dışında kişisel değişimi yaşamasaydı gelir miydi" sorusunu beraberinde getirdi. Boateng'in Hamburg döneminde sakinleştiği, daha pozitif bir görüntü verdiği bir gerçek. Milli Takım'in stoperde Per Mertesacker'in yanına iki yıldır aradığı isim Boateng olacak mı, zaman gösterecek...

Bundesliga Yıldızları: Thomas Müller