27 Mayıs 2009 Çarşamba

Galatasaray'ın yeni Teknik Direktörü

Bernd Schuster, Co Adriaanse, Ottmar Hitzfeld, Matthias Sammer, Mircea Lucescu, Paul Le Guen - Galatasaray ile adı geçen Teknik Adamların sayısı yine aldı başını gidiyor. Eskiden Teknik Direktörlerini çok olağanüstü bir durum olmazsa değiştirmeyen Galatasaray, şimdilerde altı ayda bir Teknik Direktör değiştirir oldu. Bülent Korkmaz sezon sonunda olmayacak, bunu bilmek için camianın çok içinde olmaya gerek yok. Bu açık ortada artık. Peki yerine kim geçecek? Profil belli; kendini ispatlamış, belli bir tecrübesi olan, zor bir futbolcu topluluğunu kontrol edebilecek biri aranıyor. Yani bir Michael Skibbe değil. Gündemde en yakın isim Paris Saint-Germain'in Teknik Direktörü Le Guen olarak gözüküyor, ancak başka - henüz kamuoyunda adı geçmeyen - bir Teknik Adamın da gündemde olduğu iddiaları var. Konuyla ilgili objektifanatik blog olarak araştırmalar yapıyoruz ve bir ismi de öğrendik. Ancak yanlış bilgi vermeme adına bu ismi şimdilik açiklamıyoruz. Gerekli teyidleri aldığımızda paylaşacağız...

Uçarak "Dünya'nın En Büyük Kulübüne"

Jose Mourinho'nun Porto'dayken keşfettiği isimlerden biriydi Diego. 2006'da Bundesliga'ya transfer olduğunda, onu Almanya'da pek kimse tanımıyordu ama Werder Bremen Menajeri Klaus Allofs, ne kadar büyük bir transfer yaptıklarını her defasında dillendiriyordu. Haklı olduğu kısa zamanda belli oldu. Diego, Bundesliga'nın en önemli isimlerinden biri oldu. Oynadığı futbol, attığı ve attırdığı goller, sade ve mütevazı kişiliği ile kısa zamanda gönüllerde taht kurdu. Hem taraftarlar sevdi onu, hemde Avrupa'nın dört bir yanındaki kulüplerin yöneticileri. Bremen'e transferinden beri Diego ile ilgili transfer haberleri kesilmedi. Barcelona, Real Madrid, Chelsea, Arsenal, Manchester United, Manchester City Inter, Bayern Münih ve Juventus ile adı geçmişti en çok Diego'nun. O Juventus'u seçti. Sebebi mi? Diego için çok basit: "Dünya'nın en büyük kulübüne gidiyorum!"

Tugay'ın Vedası

Galatasaray, son yıllarda efsaneleri ile ilgili yaşadığı sorunları herkes biliyor. Jübile yapılmıyor, sarı kırmızılıların başarılarında önemli pay sahibi olan insanlar kırgın gidiyor. İsimleri saymaya gerek yok, UEFA Kupası kadrosuna bakmanız yeterli. Bu yüzden Tugay Kerimoğlu'nun Ali Sami Yen'e davet edildiği ve büyüdüğü kulübü tarafından onore edileceği haberi şaşırtmadı değil. Transfer, Stad, Proje - hiçbiri önemli değil, G.Saray Yönetiminin son yıllarda yaptığı en büyük icraatlarından birtanesi Tugay'a yaptığı veda daveti. Darısı diğer efsanelerin başına...

22 Mayıs 2009 Cuma

Doğru tercih (!)

Barış Özbek geçen sezonun başında Almanya'nin 2. Ligi'nden düşen Rot-Weiss Essen takımından Galatasaray'a transfer oldu. Belki de Karl-Heinz Feldkamp'ın Galatasaray'a dönüsünde yaptığı en büyük icraatlarından birtanesiydi Barış'ı getirmek. İlk sezonu gerçekten çok ilgi çekiciydi. Sezon öncesi kurulan rüya kadrolarında hiç yer bulmayan Barış, sarı kırmızılı takımın değişmez ismi oldu kısa zamanda ve hemen Türkiye ile Almanya Federasyonları arasında "bize gel" pazarlıkların arasında buldu kendini. Barış, Türkiye'yi red edip, Almanya'yı tercih etti.

Kişisel tercihidir, birşey denemez ancak Barış'ın tercih sebepleri Alman Milli Takımı'nda kısa zamanda forma giyme şansı yüksek olduğunu söylemişti. Hatta EURO 2008 için iddialıydı ama bilindiği gibi olmadı. Almanya Ümit Milli Takım'ın değişmez isimlerinden biri olan Barış bu sefer İsveç'deki U21 Avrupa Şampiyonasını hedef olarak belirledi, ancak U21 Milli Takım Teknik Direktörü Horst Hrubesch 27 kişilik kadroya Barış'ı çağırmadı. Dikkatinizi çekmek isterim: Kadro 23 kişiye düşecek ama Hrubesch elemeler boyunca her maçta görev verilen Barış'ı kamp kadrosuna bile almadı. Bu arada A Milli Takım için de adı hiç geçmiyor Barış'ın. Açıkcası hiç de ciddi anlamda geçmemisti. Büyük hedef koymak her zaman güzeldir ama bazen gerçekçi olmak gerekiyor galiba...

Sınıfı geçtiler mi?

Werder Bremen - Shakthar Donetsk final maçını ülkemizde bilindiği gibi Show TV yayınladı. Genel kanı "sınıfı geçti" yönünde, ancak gerçekten öyle mi? Hem ikinci yarıya hemde uzatmalara reklam nedeniyle geç giren bir yayıncılık anlayışı başarılı mı? Tarihte son kez - hemde Türkiye'de - havaya kaldırılan UEFA Kupası törenini banttan veren bir yayıncılık, başarılı mi?
Ancak çok da şaşırmadım açıkçası. Geçen sezon UEFA Kupası Finalini çekimleri önceden yapılmış bir yarışma programına tercih etmeyip, gece vakti banttan veren bir zihniyetin bu sene bunları yapayacağı da hiç şaşırtmamalı.

2009/2010 Formaları - Bölüm 2


objektifanatik blog bundan sonra gelecek sezonda kulüplerin giyeceği formaları tanıtıyor. Bugün: Bayern Münih.

14 Mayıs 2009 Perşembe

Bernd Schuster ve Galatasaray...

"Teknik Direktörlüğümün ilk yıllarıydı. Bir maçta kaybetmiştik ve otobüsle geri dönüyorduk. Yolculuğumuz boyunca yerimden kalkmadım. Mola vermiştik, herkes indi, ben hala yerimde oturuyordum. Yedi saat boyunca kımıldamadım yerimden." Galatasaray'ın anlaştığı iddia edilen Bernd Schuster'i tanımak ve tanıtmak için belki yüzlerce örnek var, hepsi birbirinden etkileyici. "Yenilmeyi sevmiyor" derler Schuster hakkında. Ilımlı bir yaklaşımdır bu, yenilmekten nefret ediyor o çünkü.

Kısa bir dönem Teknik Direktörlük yaptığı yuvası 1. FC Köln'de, futbolcularına sinirlenen ve devre arasında soyunma odasına girmeyip, fırtınalı yağmurda 15 dakika bekleyen bir isimden bahsediyoruz. Rakip takımın kazandığı bir kupa finalinden sonra sevinç gösterilerine dayanamayıp stadı terkeden bir teknik adamdan bahsettiğimiz gibi. "Aman allahım, bu adam mı Galatasaray'ın başına geçecek" diyenleri duyar gibiyim. Bunları amatörlüğüne de yorumlayabilirsiniz, sınırsız kazanma hırsına da. İkinci şıkka yorumlayan Real Madrid yönetimi, ezeli rakipleri Atletico Madrid ve FC Barcelona'da oynayan Schuster'i, ki bu konuda İspanya'da hala tek, Teknik Direktörlüğe getirmişti iki yıl önce, hemde Fabio Capello'yu kovararak.


Hırslı ve kazanmak için varını yoğunu veren biri olduğu için, Alman devi Bayern Münih de, Teknik Direktör aradığı her dönemde onu listesine yazıyor. Ancak bugüne kadar hiç göreve getirmemesi de, Schuster'in zor bir karekter olmasıyla ilgili bir durum. Bu çekince sadece Bayern Münih için geçerli değil. Shakthar Donezk, FC Getafe, UD Levante, Real Madrid gibi kulüplerde başarılı olan Schuster, Almanya'da hiç bir zaman dikiş tutturamadı. Ne Teknik Adam olarak, ne de futbolcu olarak. Zamanın en iyi futbolcularından biri olmasına rağmen, Milli Takım'ın hiç yıldızı olmadı ve hatta 24 yaşında Milli Takımı bıraktığını açıklamıştı. "Onu hiçbir zaman anlayamadık" der her fırsatta Almanların efsanesi Franz Beckenbauer. Aslında daha doğrusu Schuster'in hiçbir zaman kendini anlatamadığıdır.

Türk Futbolunun efsanelerinden Jupp Derwall'in (onu saygıyla anıyoruz!) vefat etmeden önce verdiği röportajlarından birtanesinde Milli Takım'da hocası olduğu Schuster hakkında ilginç bir ifade kullanmıştı: "Ona daha çok yakınlık göstermem gerekiyordu. Yapmadım ve bu konuda pişmanım." Aslında "ne seninle ne de sensiz" durumu var. Çok sevildiği söylenemez ama çok büyük saygı görüyordu yeteneklerinden dolayı her zaman Schuster. Hem futbolcuyken hemde Teknik Direktörken. İmza attırdığı yeni hocasını tanıtırken, zamanın Real Madrid Başkanı Ramon Calderon'un surat ifadesi sanki az önce Barcelona'yi 8-0 yenmiş gibiydi. Aynı şekilde Donezk'in Roman Abramovich'i Rinat Ahmedov da Schuster'i "ünlü alman uzmanı" olarak tanıtmıştı, ancak ligde şampiyonluk şansı kaybolunca görevden almıştı. "Mükemmel futbol oynamak istiyoruz" iddiasıyla gelen Schuster göze hoş gelen futbol oynatsa da, bu Şampiyonlar Ligi'nde başarı hedefleyen Ahmedov'un için yeterli değildi.

Soru şimdi şudur: Galatasaraylılar, Bernd Schuster ile mutlu olabilecek mi? Bu öncelikle Galatasaray yönetiminin elinde. Bunda kastım "Schuster'e 50 Milyonluk transfer bütçesi ayırın" değildir. Schuster'in de böyle bir talebi olacağını zannetmiyorum. "Cristiano Ronaldo'ya ihtiyacım yok" diyen Schuster'in, Galatasaray'dan imkansızları istemeyecektir. Ancak Galatasaray yönetimi, eğer başarılı olmak istiyorsa, Schuster'i anlamayı öğrenmeli. Tıpkı Galatasaray efsanesi Derwall'in söylediği gibi. Karl-Heinz Feldkamp'la yüz göz etmemeli, "hoca, şu adamı oynat" dememeli, basınla hiçbir zaman iyi ilişkeleri olmayan Schuster'i korumalı.

Galatasaray'ın, Fabio Capello, Marcello Lippi, Jose Mourinho, Guus Hiddink, Rafael Benitez gibi büyük bir isime ihtiyacı yok. Galatasaray'ın, kendisi gibi büyümek isteyen bir teknik direktöre ihtiyacı var. Bunu belki Michael Skibbe'yle yapmaya çalıştılar, ancak Skibbe daha Galatasaray seviyesinde değilken, Galatasaray ile büyüyemesi imkansızdı. Schuster ile bu fırsat ellerinde, yeter ki iyi kullansınlar...

13 Mayıs 2009 Çarşamba

Mr. Satmayacağız ve hatalı sanrılar...

Kayserililerin ticarete yatkın oldukları, bu yeteneğe sahip oldukları söylenir. Bu yeteneğin en önemli öğesi de benim ölçülerime göre eldeki malı maksimum değerden aşağıya inmeden satmaktır herşeyden önce. Ancak Kayserispor'da öyle bir başkan var ki, kapılarına 'kralı gelse' satmıyor yükte 70-80kilo, pahada ağır topçularını.. Rab'bine sorup Lebron James cevabı alınan ülkemizde, yattığı istihareden bir türlü uyanamış bir de Futbol Kulübü başkanımız var...
Mehmet Topuz'la şampiyonluk beklemek...

Süleyman Hurma'nın doğum yılını görmesem 80'lerin sonu ve 90'ların başında ergenliğini geçirmiş, sonradan bir şekilde Kayserispor'a CEO ! olmuş sanacağım... Kadronun yarısı vasat ve vasatüstü adamlardan oluşan ve yaklaşık 2-3 yıldır neredeyse aynı takımla mücadele eden Kayserispor, acaba gerçekten başkanlarının ısrar ettiği ''Tsubasa ve arkadaşları'' çizgi film tadında sistem(!) leriyle şampiyonluğu kovalayacaklarına inanıyor mu? Hele ki ortada beni tamamen çuvallatan bir Bursaspor örneği dururken...

Sene başında kadrosuna ve imkanlarına bakıp kümede kalma mücadelesi ile ortasıralar arasında yer beğendiğim kentimin takımı Bursaspor şu an Galatasaray'ın ensesinde uefa mücadelesinde... Aldığı yabancılar azami ucuz!, yerliler ya 'made in Vakıfköy' veyahut balta girmemiş liglerin yine balta görmemiş yabancıları. Ancak geldikleri nokta, Anadolu takımlarına tüyo olabilecek nitelikte. Takım kimyasına uygun bir TD, kadro karakterine uygun bir futbol anlayışı bulmaya çalışmak, Hurma'nın kafasındaki epik Kayserispor hikayesinden daha makul olduğu bir gerçek. Buradan yola çıkarak benim Kayserispor'a tavsiyem içine düştüğü bu romantizmden bir an evvel uzaklaşıp futbol takımlarını daha dinamik bir hale getirmeleridir.

Futbolcu satmak ayıp değildir, takımın zayıflatılması kesinlikle değildir... Türkiye pazarında 5+ milyon euro'ya satacağınız bir oyuncudan gelen gelirle çok rahat 5-6 oyuncu alabilirsiniz. Hele ki Anadolu kulüplerinin hikmeti bilinmeyen birşekilde birbirleriyle olan alışverişlerinde gösterdikleri kibarlık gözönünde bulundurulduğunda...
Bugün küme düşen Hacettepe ve Kocaelispor'da, Kayserispor'da doğrudan oynayabilecek en azından 3-4 oyuncu olduğuna eminim, tek tek isim saymaya gerek duymadan...
Mehmet Topuz'lu Kayserispor test edildi ve bana göre 'onaylanmadı' Türkcell ligi tarafından, yani herhangi bir başarıya ulaşamayacağı görüldü...
Umarım S. Hurma da bu yönde düşüncelerini biraz daha esnetmiştir -ki son günlerde basından okuduklarım bunu gösteriyor...

Not: Evet, yaşı ilerleyen Ayhan Akman'ın yerine kafamdaki bir numaralı 'all-rounder''dır kendisi.

2009/2010 Formaları - Bölüm 1

objektifanatik blog bundan sonra gelecek sezonda kulüplerin giyeceği formaları tanıtacak. Başlangıcı Bundesliga ekibi 1899 Hoffenheim ile yapıyoruz...

12 Mayıs 2009 Salı

Gerets'in Kaderi

Bilindiği gibi Erik Gerets zamanında sözleşmesi uzatılıp gönderilen bir teknik adamdı Galatasaray'da. Daha sonra da ortaya çıkmıştı ki, yerine düşünülen Karl-Heinz Feldkamp ile anlaşmayı Gerets daha görevdeyken yapılmış. Bu Türkiye'ye özel bir ayıp olduğunu düşünenler vardı. Ama yanlız değiliz. Bu sezon Marsilya'da önemli işler yapan Gerets'in, kalıp kalmayacağına henüz karar vermemişken, "OM" Başkanı Pape Diouf'un Dider Deschamps ile Mart ayında anlaştığı ortaya çıktı. İşin ilginç tarafı ise Marsilya'nın bu anlaşmadan sonra yinede Gerets'le sözleşme hakkında görüşme yapmasıdır. Gerets'in şimdi niye gitmek istediğini daha iyi anlıyoruz.

Teneke Kupası

Palermo Başkanı Maurizio Zamparini, ilginç bir adamdır, açıklamaları hep gündeme oturur. Bugünlerde yine kendinden söz ettirdi. "Dördüncülük için oynamak güzel birşey. Ancak altıncı olmak, Tombola'da muz kazanmak gibi birşey. UEFA Kupası'nin değeri sıfır, teneke kupası." Futbolcuları da öyle düsünüyor galiba. Siena'ya 1-0 yenilip, yedinci sırada kaldılar.

11 Mayıs 2009 Pazartesi

Dangalaklık testi...

Galatasaray Fenerbahçe rekabetlerinde ortalığın birbirine girmesinden, atılan sümsüklerden tekmelerden, edilen it dalaşlarından daha vahim birşey varsa bu da iki takımın 'kardeş' yapılmasıdır zannımca... Suç duyurusu yemeden kısaca özetlersek, rekabetin sulandırılması da en az bu 'kaka' olaylar kadar rekabetin ruhuna ters bana göre...Ata'nın hatrına 90 dakika 'yaa sabır' amentü billahi çekecek 22+ futbolcu ve bunun adı dostluk maçı olacak...
Ertesi sene biri 2. diğeri lider iken oynanacak olası maçta yeniden yumruğu ilk vuran kazanacak! Al sana dostluk maçı saçmalığının bir yıllık projeksiyonu...

Galatasaray, Fener'i sevmez. Aynısı Fener için de geçerlidir.

Isterse içlerinden biri galaksiler-arası kupayı alsın diğer takım taraftarı kolay kolay 'helal olsun' bile demez, demeden önce geçmişini sorgular, ana rahmine döner ve tüm hayatını değerlendirir! Sakınca görmezse helal eder! bu başarıyı...

Neyse gelelim başlığın özetle değindiği hususa.. Hangi kör-akıl şu cadı kazanına dönmüş Uefa/Şampuanlar ligi/Concacaf ? mücadelesinin göbeğindeki bu derbiye AS KADROsuyla çıkar, ben esas onu merak ediyorum. Yel değse 3 ay sakatlanan Galatasaray'ın şu lüzumsuz maça Arda'sıyla topuyla tüfefiğiyle çıkması dangalaklıktan öteye gitmez. Ben Galatasaray başkanı olsam bu maça katılmayı kibarca reddeder, teşekkür ederdim... ki DGM yolları taştan sen çıkardın beni beni baştan olmasın.. "Hemşehrim naabüyüsün? 4 gün sonra İnönü'ye çıkacam kellem koltukta benim, bu maçta Baros'u kaybedersem geri kalan maçlarda kaç gol atarım?" diye realist bir çıkış epey riskli olurdu herhalde ülke konjonktüründe...[Hastayım bu kelimeye..Nur içinde yat B. Ecevit].

Bu bağlamda CM/FM ile büyüyen biz taraftarların bir numaralı hobilerinden biri olan 'takım kurma' olayını da gerçekleştirmek boynumuzun borcu oldu sanırım!;

- - - - - - - - Orkun/Aykut
Serkan- - Semih - - Emre - - - Volkan
Aydın- - M.Güven - Barış- - - - -Ferdi
- - - - - Karan - Yasser

Kıssadan hisse: "Takıma rahat birşeyler giydir Bülent Hoca..."

9 Mayıs 2009 Cumartesi

Kuru Sıkı

Türkiye'de gerçekten çok önemli spor yazarları var. İsim vermek gerekir mi? Hadi verelim. Mehmet Demirkol, Uğur Meleke, Bağış Erten, Galip Öztürk, İbrahim Altınsay, Gökmen Özdemir, Banu Yelkovan, Fatih Uraz, Bilgin Gökberk, Ahmet Çakır, Kemal Belgin ve niceleri...Hangi yazar iyidir, hangisi değildir, bunun tartışmasını yapmak gereksiz, çünkü herkesin kişisel tercihleri vardır. Bana göre iyidir, size göre değil, blogdaşıma göre kötüdür, bana göre iyi. Zaten böyle olması da gerekiyor. Ama herkesin hemfikir olması gereken bir konu varki, o da yazıların içindeki verilen bilgilerin doğruluğu. Burada bir yanlış varsa, benim gazetecilik damarlarım patlamak üzere...İsmi lazım değil, bıyıklı bir yazarımız Galatasaray'ın Teknik Direktör adayları hakkında ilginç şeyler yazmış. Özellikle Matthias Sammer hakkında yazdıkları oldukça ilginç. Madde madde bakalım...

Yazar: Mathias Sammer, Borussia Dortmund'u 4 yıl çalıştırdı, bir Alman ligi şampiyonluğu bir de UEFA finali var. Perde arkaşında: el yakan pahalı futbolcular da var. Sammer Dortmund'u iflas ettirdi. Hala düzelemediler. Almanlar, alınan oyunculara harcanan para ile kazanılan başarıların kıyaşlamasını yaptı, Sammer başarısız bulundu.

Yorum: Almanya'da bunları kulağına fısıldayan biri olmalı ki, bu kadar detaya girmiş ama fısıldamayı yanlış anlamış galiba. Dortmund'u iflas ettiren zamanın yöneticileri Dr. Gerd Niebaum ve Michael Meier'in olduğunu 5 yaşındaki çocuklar biliyor, Sammer bu enkazda kazandığı başarıları ile büyük takdir topladı. Ayrıca bunlar yaşanırken Sammer'in Bundesliga tarihinin en genç şampiyon hocası olduğunu da hatırlatayım.

Yazar: Bu yüzden de Sammer Almanya'da çalıştıracak takım bulamadı kapağı federasyona attı!

Yorum: Çalıştıracak takım bulamadığı dediği Sammer'e Bundesliga'da talip olmayan kulüp yoktur herhalde, en başta da Bayern Münih. İşin ilginç tarafı Dortmund'tan sonra Stuttgart'ı da çalıştırıp, öyle Federasyon'a geçmiştir. Ayrıca Federasyonda boş işler müdürü görevini de üstlenmedi. Federasyonun en kafa adamlarından birtanesidir, Alman futbolunun gelişmesi konusunda birçok projeye imza atmıştır, Almanya Genç Milli Takımlarının baş sorumlusudur, Avrupa Şampiyonasına gitmeye hak kazanan Ümit Milli Takımı'nın teknik direktörünü göndermiş bir isimdir. Ama yazarımız haklı (!) bu Sammer beş para etmez.

Yazar: Sammer bilgi olarak da Skibbe'den üstün bir hoca değil. Doğu Alman. Bu yüzden takımda dedikodu tavan yapıyor. İspiyon ve adam gambazlama hep gündemde oluyor.

Yorum: Bu yazılanı Almanya'da gündeme getirsek, yazara büyük ihtimalle suç duyurusunda bulunur Sammer ve sevdikleri. Bu kadar klişe bu kadar düz mantık bir yaklaşımı böyle deneyimli bir yazardan okumak oldukça üzücü. Bu kafaya göre bütün Türkler barbar, bütün Ruslar kadınları hayat kadını, bütün Fransızlar ayyaş.

Bilgi vermek güzel birşeydir. Bana bir harf öğretenin 40 yıl kölesi olurum, demişler. Gerçekten o hesap. Ancak hangi amaçla olursa olsun bu denli yanlış bilgi vermek ayıptır, ötesi kuru sıkmaktır.

8 Mayıs 2009 Cuma

Geç alınmış karar

Hasan Şaş, Galatasaray taraftarın sevgilisidir. Maçlarda yuhalayanlar olsa da, kafasında laptop veya cep telefonu kıranlar olsa da, Hasan Şaş gerçek Galatasaraylılar için bir semboldür. Büyük özverisi, Galatasaraylı olupta Galatasaray forması giyen bir isim olması, zamanında büyük tekliflere rağmen sarı kırmızılı kulüpte kalması, zor zamanlarda abilik rolünü üstlenmesi, Hasan'ı özel kılıyor camiada. Ancak madalyonun birde diğer tarafı var. Hasan'ın Galatasaray'da çok uzun zamandır saha içinde verimli olduğunu söyleyemeyiz. Sakatlıklar, formsuzluklar, kilo problemleri, vs. Buna rağmen, antrenman yapmaya bile müsait değilken, Hasan önemli maçlarda forma giymeye başladı ve doğal olarak saha içinde sırıttı. Ancak Bülent Korkmaz eski arkadaşını, belki de onon hırsından faydalanmak adına, hep sahaya sürdü ve bunun sonucunu (!) geçen hafta havalimanında aldı. Hasan Şaşm, Ankaragücü maçı için - sağlıklı olmasına rağmen - kadroya alınmadı. Bu saatten sonra bunun kime faydası olacak, çok belli değil. Geç alınmış bir karardır. Hasan Şaş kadroya alınmayacaksa, bu Hasan Şaş'ın daha formsuz olduğu haftalarda yapılmalıydı, şimdi değil...

Yabancı Madde yardımıyla İstanbul'a...

Hamburg - Bremen UEFA Kupası Yarı Final ikinci maçı, durum 2-1 Bremen'ın üstünlüğü ile devam ediyor. Hamburg gol için bastırıyor, atacağı bir gol, onları İstanbul'daki UEFA Kupası Finaline götürecek. Hamburg'un defans oyuncusu Michael Gravgaard, bomboş pozisyonda ileriye vurmak istediği top, Hamburg taraftarları tarafından sahaya atılan yuvarlanmış kağıt parçasına takılıp, kornere gidiyor. O kornerden Bremen 3. golünü bulup, tur için kutlamalara başlıyor. Bremen menajeri Klaus Allofs maçtan sonra o parçayı bulup, Sat1 kanalında taraftarlarına sundu ve şu açıklamayı yaptı: "Bunu müzemize koyacağız..." Hamburg taraftarı artık sahaya yabancı madde atarken iki kere düşünecektir.

7 Mayıs 2009 Perşembe

A volta do imperador!

Flamengo'nun resmi sitesi, Inter'den ayrılan Adriano'nun dönüsünü şu sözlerle kutluyor: "İmperator'un geri dönüşü"

"Umarım şike değildir"

Barcelona'lı Andreas Iniesta'nın attığı son dakika golü ile Şampiyonlar Ligi Finalini kaçıran Chelsea'de sinirler hala gergin. Maçın son saniyesinde penaltı bekleyen Michael Ballack, hakem Tom Henning Övrebö hakkında ilginç şeyler söyledi: "Hakemler hata yapar, ancak bu hakem çok hata yaptı. Şike olup olmadığını bilmiyorum - umarım değildir."

Schalke 2010 ve bizimkiler...

Felix Magath, bilindiği gibi Wolfsburg'dan Schalke'ye geçecek sezon sonunda. Almanya'da şimdilerde Magath'ın Schalke'de kuracağı kadro konuşuluyor. Adı geçen olası transferler arasında Galatasaray'dan Lincoln, Trabzonspor'dan Hrvoje Cale'de var. Cale'yi Hoffenheim'ın da takip ettiğini duydum. Bakalım yaz aylarında neler olacak...

Spiker dediğin...

5 Mayıs 2009 Salı

Iç Mimar Sir Alex

Sir Alex'i tartışan yoktur herhalde. Doğal düsmanları Rafa Benitez ve Jose Mourinho dahil sınırsız saygı gören bir isim. Nedenleri ortada: Manchester United'i getirdiği üst seviye, sadece saha içi değil, saha dışında da yaptıkları eşi benzerini arıyor. Bugünlerde saha dışıyla ilgili düsüncelerini dillendirdi yine. Konu mu? Soyunma odaları...

Ferguson: "Everton'un soyunma odaları çok dar, Portsmouth'un da çok büyük sayılmaz, Craven Cottage'dakiler benim Old Trafford'daki ofisimden küçük. Premier League stadları için geçerli olan ön şartlar bu konuyu da kapsamalı." Ama sadece eleştiri mi olacak? "Old Trafford'tan sonra en iyi soyunma odaları Emirates'te..." Arsene Wenger'e teşekkür plaketi vereceğine dair henüz bir bilgi almadık...

4 Mayıs 2009 Pazartesi

Fenercelona (!)

Severiz bir anda yerin dibine sokup, bir anda da göklere çıkarmayı. Beşiktaş - Fenerbahçe derbisinden sonra yazılanları ve söylenenleri anlamak gerçekten güç. Fenerbahçe, İnönü'de gerçekten çok iyi oynadı - özellikle ilk 50 dakika sahada çok iyi bir takım vardı. Belki de - geçen sezon dahil - en ısırgan Fenerbahçe takımlarından birtanesiydi. Ama bu sezon bazı büyük maçların dışında kimliksiz bir görüntü veren Fenerbahçe'yi, bir maçta bu kadar göklere çıkarmanın nedenleri araştırılmalı. Galiba Fenerbahçe'yı övmeyi özlediler, başka birşey akla gelmiyor. "Barcelona gibi oynadı" diyenler oldu, "Barcelona maçını izlediler, böyle oldu" diyenler var. Futbol çizgi filmlerinden alıntı yapılıyor adeta. Hazir Barcelona ve İspanyol futbolunu hatırlamışken, Luis Aragones'i de unutmamak lazım.

Maçın ertesi sabahı internet sitelerinde Aziz Yıldırım'in kahramanlıkları anlatıldı bu derbi öncesinde, Aragones'ten bahseden yok. Evet, İspanyol teknik adam işine çok fazla motive olmuş ve başarı için varını yoğunu veriyormuş gibi bir görüntü de değildi sezon boyunca ama verdiği taktik kararların İnönü'de çok iyi işlediğini de bir allahın kulu yazmıyorsa, altında art niyet aramak lazım. Haftalar öncesi yine "Aziz Yıldırım Samandıra'ya gitti ve futbolcuları motive etti" haberleri çıkıyordu ancak Fenerbahçe yenilince, maçtan sonra Yıldırım'in sözleri değil, Aragones'in taktiği konuşuluyordu. Aziz Yıldırım'ın gözüne girme sevdası ne zaman bitecek, çok merak ediyorum.

Şaha içinde olanlar ile başladık, onlarla bitirelim: Fenerbahçe niye bu kadar iyi oynadı? Nedenlerden birtanesi Alex'in olmayışı. Ancak bununla sınırlı değil: Alex'in olmayışının yanı sıra Emre Belözoğlu'nun formda olması. Yanında da geçen hafta kendi stadında yuhalanan Selçuk Şahin'in iyi oyunu. Fenerbahçe'nin orta saha gücünü fazlasıyla yükseltiyor, bu da özellikle derbi maçlarında çok önemli. Galatasaray deplasmanında da Fenerbahçe uzun süre bu şekilde başarılı olmuştu.

3 Mayıs 2009 Pazar

Derbide Taraf Bulamamanın Dayanılmaz Ağırlığı !!

Sportif işkence çeker gibi bir sezon geçiriyor Galatasaraylılar. Buna rağmen takımları, çantada keklikten hallice zorlukta gördükleri içerde Ankara ve deplasman(!)da Hacettepe'ye -5 puan bırakmasa, belki bu derece bedbaht giden sezonda bile son düzlükte hesap makinesi çıkarttıracaklardı taraftarlarına...Şampiyonluk hesabının dayanılmaz permutasyonun tadına varacaklardı en azından...

Ancak bu sene Bordeaux maçı hariç hemen hemen hiç gülmeyen yüzlerin hesap makineleri de raftaki yerlerinde kaldı maalesef.

Ya da kimbilir, Allah belki Galatasaray sempatizanıdır ! Son düzlükte yenilmenin/elenmenin üzüntüsünü çektirmemek adına Ankara'da bıraktırdı Galatasaraylılara kalplerini... (Bugün Tuna Kermitçi tadındayım,farkındayım farkındayım....)

Yine de 'ah beee... Ya alsaydık ?!" demeden duramıyor insan...Ya alsaydık şu 5 puanı...

Uyusak da Haziran'a 'fast-forward' yapsak...

Işin vahametini ortaya koyan en bariz örnek az sonra başlayacak derbide taraf bulamamak olsa gerek...

  • Fener yensin Sivas'ın önü açılsın !!?

  • Olmaz, Sivas'ın kök hücreleri organik Fenerli, uyuz oluyorum olmasınlar.. !!?

  • Beşiktaş yensin, Fener hemen arkamızda,bizi uefa dışına atmak isteyeceklerdir !!?.Ama bu sefer bjk şampiyon olur !!?!!

  • Buldum !! Berabere bitsin !!! ... E o zaman 2. maddeye gerisin geri....
C++'a hakim Galatasaraylıları göreve bekliyorum...Son dakika...Bana derbide takım bulun.

Ben işin içinden çıkamadım...

Umarım Sayın Polat da çıkamamış ve 3 senede ak düşen saçlarına acıyıp sene sonu gelmeden diplomalı bir teknik direktörle anlaşmıştır !

Şunu unutmamak gerekir ki bu derece dibe vurmuş takımlar hemen ertesi sene bile kolay kolay ayağa kalkamazlar... Kötü sezonun cenabetliğinin geçmesi bazen 2-3 sene alır..

Galatasaray'ı tedirgin eden olay bu görünmez tehlikedir..

1 Mayıs 2009 Cuma

Arsenal Kiev

Bilenler vardır, Ukrayna'da Arsenal Kiev diye bir takım var. Tarihinde birkaç kez isim değiştirmiş, CSKA ismini taşımış, Lokomotif ismini taşımış, Komonda ismini taşımış. Çok parlak bir geçmişi yok Kiev yapımı Arsenal'in, tarihinde iki kez Avrupa kupalarına katılmış, uluslararası manşetlere sadece 2004 yılında iki futbolcusunun ayrı nedenlerden meydana gelen ölümleriyle girmeye başarmıştır. Herkesin tanıdığı Londra Arsenal'ini hatırlatan bir futbolu yada ekolü yok, sadece forma renkleri kırmızı-beyaz. Arsene Wenger'in Arsenal'ini hatırlatan tek bir Kiev takımı var bu aralar; Dynamo Kiev.

Shakthar Donezk ile oynadıkları UEFA Kupası yarı final ilk maçında aldıkları 1-1'lik sonuc, final için umut vermedi. Ancak yaş ortalaması 21, 22 olan bu takım, efsane Valery Lobanovsky'nin Shevchenkolu, Rebrovlu, Kaladzeli müthiş ekibinin velihati olabilecek kapasite de olduğunu hergün biraz daha gösteriyor. Yakın zamanda Dynamo Kiev tekrar Avrupa kupalarında dev rakiplerinin korkulu rüyasi olmaya müthiş bir aday. Tıpkı Wenger'in Arsenali gibi gençlerden kurulu bir takım, göze hoş gelen futbol oynuyorlar ama son tahlilde başarılı olmak için tecrübe eksiklikleri var. Artem Milevsky ve Olexandr Aliev önemli isimler, oyunu ileriye taşıyan oyuncular. İsmael Bangoura, Didier Drogba'yi andırıyor. Onları tekrar İstanbul'da, UEFA Kupası Finali'nde, görebiliriz.

İkinci maçta Mircea Lucescu'nun Shakthar Donezk'in tecrübe, skor ve ev sahibi olma avantajı var, ancak bunlar Kiev'in daha önce elediği Valencia gibi takımlar için de geçerliydi. Lobanovsky Stadı'nda belki üst düzey bir futbol yoktu perşembe akşamı ama bir zamanlar Türkiye'nin, UEFA klasmanında yarıştığı ve şimdilerde uzaktan izlediği Ukrayna takımlarının disiplinli ve gerçekçi oyun anlayışını izleyebildik. UEFA Kupası yarı final ismi Dynamo Kiev - Shakthar Donezk: Takımlarına bakıyorsunuz, Türkiye'deki büyük takımlara bu oyuncularından herhangi birini getirseniz, "büyük isim değil, adı duyulmamış, büyük takımda oynayacak kapasite de değil" diye hemen notunu veririz, ki iki takımda da oynayan oyuncular, özellikle Donezk'in Brezilyalıları ucuz maliyetle transfer edilen isimler değil ama yinede Türkiye'ye gelselerdi, taraftar ve kamuoyunun hoşnut olmayacaklarından eminim. Bu yüzden Daniel Güiza ve Lincoln gibi hiç verimi olmayan veya az verimli olan sözde yıldızları transfer eden yöneticilere kızamıyorum…

Kim gözyaşı dökecek?

"El Clasico" geldi çattı. Real Madrid - Barcelona kaç kez karşılaştı yapıldı bügüne kadar, asaletini biraz olsun kaybetmedi bu derbi. Her zamanda önemli maçlar olmuştur, cumartesi akşamı olacağı gibi. Real Madrid yenilirse Barcelona'nin 7 puan gerisine düşecek. Kazanırsa farkı 1 puana indirecek. Bakalım gözyaşı döken olacak mı Bernabeu'da?



Blog'daşımın taşı gediğe koyduğu saatlerde ben çok uzaklarda ol.....

.....madım ama şu sağda görmüş olduğunuz fotoşop tezgahından çıkmış fütüristik post-modern dadaist ! (en çok da bu uydu..) kısacası bir adet haysiyet yoksunu "spekalütif'' forma tasarımını gördüm. Ve..

Aklı selim sahibi bütün sağ Galatasaraylıların uykusunu kaçıracak, sağ olmayanları da yattıkları yerde titretecek bu tarihi yüz karasını çıkarma fikri gerçek olursa Galatasaraylılığımı gözden geçireceğim.

Dahası da yok bu işin...

Galatsaray futbol takımında çubuklu formaya bile perileri haz etmeyen birinde bu kadarı şeker hastasıyken zorla bir kutu baklava yedirilmiş etkisi yaratır...
Metroseksüelliğin beşiği ! italya'da bile işi adabına uydurup pembe formalarına siyah serpiştiriyorlar sanırım kendilerince ying-yang ! yaratmak adına !...
Ama bu mor-sarı formanın basbayağı içi seni yang dışı beni yeng !
Pi Es: Galatasaraylı olmak ne kadar çileli bir hal aldı artık be ?!